22 Ekim 2007 Pazartesi

Uyum Mekanizmaları...

Herşeyin içinde gizlenmiş, baskın veya bastırılmış, farkında olunması istenmiş veya reddedilmiş, inanılmaz güçlü, kabul edilemeyecek kadar inatçı, tahammül sınırlarını zorlayan, bazen de "yeter artık uyum falan istemiyorum" dedirtecek kadar yapışkan "Uyum Mekanizmaları" var, malesef... Ve örnek olarak insan varlığını alırsak kimi zaman şu noktaya bile gelebilir, imajinasyon yeteneği güçlü olan insalar için "tamam, bitti, uyum falan yok, tüm hücrelerimi örgütleyeceğim, içten yıkacağım bu mekanizmayı" kıvamına bile gelebilir. Ama faydasızdır.

Yaratılış kodlarında var sanırım, evrim teorisinin de temel taşlarından biri aslında. Gerçi günümüzde bu teorinin de tartışılması ve bazı yetersiz noktalarını ispatlamak için yeterli veri toplanmış durumda. Neyse bu ayrı konu... Hayvan alemindeki yaratıkların var olma savaşında bilinçli bir aksiyonları olmasa bile içgüdülerinin en büyük yandaşıdır bu uyum mekanizmaları, mevsime, şartlara, av yoğunluğuna, eş bulma imkanına, bulundukları doğanın şartlarında göre, tüm veriler sistemlerine yüklenir ve mekanizma uyumlandırma çalışmasına başlar... Kısa sürede de hayatta kalabilme seviyesine mekanizma upgrade edilir. Bitkiler bile bulundukları şartlara göre konumlanır. Uyumlandırma mekanizmasının gücüne göre ise zayıf uyumlanmış varlıklar, doğal seleksiyon ile "zayi" olarak sistem dışında kalır.

Insan varlığı da hiçbir zaman "ben olsam bu şartlarda kesinlikle yaşayamazdım", "böcekten ödüm kopuyor, ölecek kadar çok korkuyorum, hayatta dayanamam", "bu kadar üzüntüyü kaldıramam, sanırım öleceğim" gibi oldukça iddalı cümleler kurmaktan, dikkatle sakınmalıdır. Çünkü kuvvetle muhtemel, o andaki tuzu kuru konumunda yaptığı tüm varsayımları kendi çürütür. Ve bir bakar ki, yaşıyor, hatta zorlanmıyor bile.

Insandaki uyum mekanizması hem fiziksel hem de duygusal olarak birarada değerlendirildiğinde doğadaki tüm yaratıkların uyum mekanizmasından çok daha güçlüdür ve sınırları zor tahmin edilir boyutlarda olabilir. Tabii doğal seleksiyonun sonuçları da dolayısı ile diğer varlıklara göre sayısal olarak daha az ama etkisel olarak daha yoğundur.

Böcekten çok korkardım, evde böcek gördüğümde yaratığı odaya kilitler, kapının altına havlu sıkıştırır, kardeşimin eve gelip suçluyu bulmasını beklerdim. Sonra bir yağmur ormanında binbir çeşit böcekle 25 gün yaşamak zorunda kalınca, birinci haftadan sonra böceklerle koyun koyuna uyumaya başlamıştık. Uyum mekanizması harekete geçmiş, sistem için gerekli tüm verileri toplamış, bu durumun uyumlanmadan atlatılabilecek kadar kısa süre olmadığını görmüş ve aksiyon almaya başlamıştı. Önce böcekleri gördüğümde korkmamaya başlamıştım ama aramda mesafe olmasını istiyordum. Sonra yorgunluktan sürünecek hale geldiğimde, böceklerden korkmayarak ve umursamayarak altında binlercesinin dolaştığı yaprak yığınlarının üstüne oturmuştum. En son onlar ve ben aynı ortamın yaratığıydık ve birbirimizi rahatsız etmiyorduk. Süreç tamamlanmıştı.

Şu anda ise 16 günlük iznimden sonra, bugün işe döndüm. Huzura alışmış bünyem, sabahın köründe iş ile yüzleşince önce kafamın tepesine bir uyarı ağrısı gönderdi. Yapacak bir şey yoktu, dikkate almadım. Stress dozu artmaya başladıkça mideme de kramplar girmeye başladı. Bundan sonrası ise uyumlanma oldu, uyumlanmaya karşı örgütlediğim hücrelerim, mekanizmanın çalışmasını durduramadı, halbuki ben bir müddet daha tatil rehavetini yaşamak istiyordum. Akşam çıkarken, sanki izinden dönmemişim, hiç ara vermeden çalışıyormuşum gibi stress ve baskıya direnç kazanımı sürem tamamlanmıştı.

Tüm hücrelerimle işe döndüm! Bu kadar gevezeliğin tek sebebi bu !

Hiç yorum yok: