15 Kasım 2010 Pazartesi

Dev...

Teninden hafif hafif sıcaklığın uzaklaşıyor olduğunu hatırlıyordu, en son ışıltılara gözlerinin hepsini ve tüm gözeneklerini biraz kısarak bakmıştı. Üzerine çöken tatlı ağırlığa, huzurlu uykuya yavaşça, sessizce teslim olma anının tadını yaşadığını hatırlıyordu. Gecenin hafif esintisini de hissetmişti. Usulca bedeninin sağa sola esnediğini, dalgalandığını, saçlarının arasından geçtiğini, etrafında dolaştığını, nefesine dolduğunu. Mistik bir hali vardı herşeyin, herşey akar gibiydi. Uykusundan uyanmak üzereyken, uyku haline geçtiği anı hatırlayıp gerinerek diriliyordu. Çok yavaşça ellerini gökyüzüne doğru uzatmaya başladı, her bir parmağının ucuna güneş dokunmaya başlamıştı, az sonra saçlarına da ulaşacaktı, ve belki güzel bir gün olursa taa ayaklarının ucuna kadar erişebilirdi. İşte o zaman o harika günlerden birini daha yaşardı. Yaşadığı milyonlarcası gibi, milyonlarca kez olsa da hiçbir zaman doyamadığı gibi. Heyecanlandı. Heyecandan dev bedeninin her bir noktasına küçük hışırtılar ile hafif bir titreme yayıldı.
Ve dev bedenini güneşten aldığı zevkle gererek güne uyandı. Etrafını hışırtılar, kütürdeme sesleri ve neşe sardı bir anda. Milyonlarca yıldır köklerini gömdüğü toprağın metrelerce derininden, parmaklarının en ucundaki en minik yaprağa kadar canlandı. Dev bedenine milyonlarca yılın getirdiği tecrübe ile tüm ısıyı yaydığında binlerce canlı ısının, güneşin varlığının kutsanmışlığı ile silkelendi ve gün başladı.
O ormanın en yaşlısıydı, en kudretlisi, en sevgilisi, milyonlarca yıllık devi. Kendi evreninde hayatı başlatmıştı yine. Parmak uçları ile tüm canlılarına baktı, uzunca dinledi, yaşamın ritmini biliyordu, o ritimde yaşayanları da biliyordu. “Ahenk” diye kahkahalar ile kükredi dev ağaç. Köklerinin serinliklerinde bile o ışık hissedildi.
Günün ilerleyen saatlerinde dev bedeninin evreninde yaşayan her bir canlı ile konuştu, kokladı, gördü, hissetti, sevişti, sevildi. Bazen ufak hışırtılar ile, bazen kahkahlar, bazen mırıldamalar ile.
Hayat her zamanki ritminde akarken yabancı bir şeyin dev bedenine yaklaştığını hissetti. Ani sessizlikten tedirgin olan her canlı, kıpırdıyor olduğu yerde ansızın yokluk kadar hareketsiz kaldı. Ormanın en yaşlısı, parmaklarının ucundaki her bir yaprağın ucu ile çok yavaşça yabancıya döndü. “İnsan” diye duyurdu. Çok azlardı bu cinsten bu evrende, ama tehlikeliydi, uyumsuzdu, kirliydi insan.
Sessizlikle bekledi, beklediler, her bir canlı ile dev... İnsan yavaşça toprağa oturdu. Kafasını ve ellerini güneşe doğru kaldırıp, yavaşça mırıldanarak gerindi ve sırtını usulca dev bedenine yasladı. Mırıldandı. Bedeninin köklerine doğru bir elini uzatıp hafifçe tuttu. Köklerinde insanın ellerindeki sıcaklığı hissetti...
-----
İnsan o sabah güne başladığında tüm enerjisi ile etrafındaki herşeye gülümsüyordu. Herkes ile konuşuyor, şakalaşıyor, gürültülü gürültülü etrafta dolaşıyordu. Yaşadığı muazzam maceranın heyecanı ve enerjisi ile hızlı hareket ediyor, hızlı düşünüyor, herşeyi görmek, herşeyi hissetmek, herşeyi duymak, her yere dokunmak, her köşeye gitmek istiyordu. Yaşadığı akıl almaz ve çıldırtıcı merak duygusunun bedenine nasıl yansıdığını şaşkınlıkla izliyordu ama  yüzünde anlamsız bir gülümseme ile sabırsızlığını kontrol etmekten çok uzak bir şekilde bu devinimden kendini uzaklaştırmıyordu.
Günün ilerleyen saatlerinde, sabahın ilk ışıkları ile birlikte hayranlık, korku, saygı, küçüklük, huzur, merak ve şaşkınlık duyguları ile dünyanın en yaşlı ormanına attığı ilk adımı düşünüyordu yürürken. Sakinleşmişti, topraktaki, havadaki bir şey sakinleştirmişti insanı. Bedeninin hafifleştiğini, ayaklarının toprağa daha dengeli bastığını, toprağın yumuşadığını hissediyordu.
Hafif hafif esen rüzgar etrafından dolandığında, kendini biraz rüzgara bıraksa aynı hafiflikte salınacağını, yavaş yavaş sağa sola esneyeceğini hayal ediyordu yürürken. Diğer insanlar uzaklaşmıştı. İnsan sesleri kalmamıştı etrafında, ansızın durdu.Durdu ve insan seslerinden ilk defa bu kadar uzakta, nefes aldı.
Insan kafasını gökyüzüne doğru kaldırdığında dünyanın en yaşlı ormanında, ormanın kendisi kadar yaşlı devi gördü, tüm yaprakları gözkyüzüne uzanmış devi. Yanına gitti usulca. Yavaşça toprağa oturdu, insan da aynı o dev gibi parmaklarını olabildiğine gökyüzüne uzattı, hafif rüzgarın bedeninin etrafından geçmesine, üzerindeki giyeceklerin içinden dolaşmasına izin verdi, hafif hafif rüzgar ile esnedi. Sonra yavaşça o dev bedene yaslandı, bıraktı varlığını, ağırlığını... Kalan enerjisi ile elini ağacın köklerinden birine doğru uzattı insan. O dev bedene bir ucundan sarılmak, tutunmak istedi sadece.Gözlerini kapadı.
En huzurlu uykularından birine doğru o dev bedenden kendi vücuduna yayılan sıcaklığı keyifle izledi...