22 Şubat 2009 Pazar

Orada...

Orada olmak istiyorum. Tam da orada, başka hiçbir yerde değil... Yeşil, parlak yeşil gözüken beyaz suların orada... Ufak dalgalar yapan, hafif rüzgarla tam da orada durmak istiyorum... Beyaz, güneş vurunca gözlerimi açamayacağım kadar beyaz olan kumların üzerinde... Suyun kumların üzerinde uzanabildiği en son noktada durup, çıplak ayaklarımın üzerinden geçmesini, kumların hafif hafif kaymasını istiyorum... Tuzdan, güneşten üstümdekilerin renginin solmasını, aylarca aynı şort ve aynı yakası uzamış, eteği sarkmış t-shirt'ü giymek istiyorum. Deniz suyunun saçımda kurumasından dolayı saçlarımın dolaşmış olmasını istiyorum. Tam da orada olmak istiyorum. Bir kaç ay içinde orada olacağım.

Çizme dedim!

Çok yetenikli bir ressamdı, çok yeteneği korkutucu derecede hayatı taklitinden geliyordu, ben biliyordum, onlar daha az biliyorlardı, çok yeteneğini en çok ben biliyordum, en çok ben kaçıyordum, az bilenler zaten kaçamıyorlardı, o çizdikçe, o boyadıkça daha az biliyorlardı, beni çizemediği, boyayamadığı için ben çok biliyordum zaten, ama konuşurduk, bu zararsızdı, konuşmada çok tehlikeli yetenekli değildi zaten, konuşuyorduk yine, çizmeye başlamış yüzümdeki tüm hatları yavaş yavaş, bir yandan da konuşurken sağı solu seyrederken, yüzüme hafif hafif güneş vurmuşken, gevşemişken, elindeki bir kağıt parçasına, yavaş yavaş çizdikçe gülümsüyormuş, neden sonra fark ettim, yüzümün hafiflemesiyle, yüzümden parçalar eksilmesiyle, çizme dedim, tüm parçalarım eksilmeden, korkuyla dedim ama yankılandı sesim, herşeyim eksilmişti yüzümde, bir kağıt parçasına doğru, sadece güneşin suçuydu, olmasaydı, çizemeyecekti.....

Alışkanlık İlişkileri

En sevimsiz ilişki türü olan bu tip ilişkiler artık gün boyu çiğnenmiş sakızın saça yapışması gibidir, çekersin uzar, tutarsın yapışır, attığını sanırsın küçük parmağına dolanmış olur, tamam bitti dersin elini alnından geri doğru şöyle bir gezdirirsin bir parçası yine oradadır, üzerine buz koyarsın, donsun kopsun diye, kafanın derisi donar, sakıza bir şey olmaz, kafayı üşüttüğünle kalırsın...

Kar Zarar Mevsimi

Kış falan değil, kar zarar mevsimi bu aylar aslına. İş dünyasının en sancılı zamanı, nasıl açıklasak ne açıklasak, hem hisselerimiz düşmese, hem çalışanlar kardan pay istemese, hem de cebimiz dolmaya devam etse. Ah Tanrım sen kar/zarar cetvelmiz koru! Dengesini sağla.

Zarar açıklayan kar rekortmeni kuruluşlar göreceğiz önümüzdeki günlerde, halkımız diyecek var be dev gibi işletme, bunlar bile zarar etmiş. İşin aslı ve astarı tam olarak öyle olmuyor malesef. Bunlar hazır pazar varken biz de tezgah açalım diyenler aslında.

Genellikle şöyle olur, karlarına kar katmak için yılın son 3 ayı çalışmalar başlar. İşletmenin her yerine işletme giderlerinin azaltılması için emir dağıtılır. Çünkü azalan işletme giderleri, kara direkt etki edecektir. Balance. Yıllık izinlerini kullanmayan personel hemen, derhal işletmeden güvenlik eşliğinde izne çıkarılır. Çünkü işletme kullanılmayan yıllık izinler için karşılık ayırmak zorundadır ki bu bir masraf kalemi gibi hareket eder, e bu da kar zararda negatif etki yapar. Balance. Emekliliklerine 6 ay kalan tüm personel işten çıkarılır. Performansı düşük olanlar işten çıkarılır. Toplu tazminat ödenecek olsa bile bu daha önce ayrılmış karşılıklardan ödenir ve gelecek 3 ay için hard saving'dir. Çok popüler olan bu terim tam anlamıyla şu demektir: Kara direkt etki eden tasarruf. Bir taşla çıkarılan bir sürü kuş, pek işe yaramıştır.

Ve zaten karlarda yüzen işletme son 3 ay hamleleriyle daha bir rahatlamış, tüm köşeleri tutmuş olur. Şimdi sıra işletme içinde zarar söylentileri yaymaya başlamak olur. İşletme dışına ise draft kar zarar tabloları çıkmaya başlar. Piyasa işletmenin kar ettiğini bilir, çalışan zarar ettiğini sanar. Çok şükür bu zarar ziyan kriz ortamında bile işimiz var, aman sesimizi çıkarmayalım der, oturup kusana kadar çalışırlar.

Birisi kalkın gidelim, yönetimi basalım, olmaz böyle sabahlara kadar çalış, aylarca yılboyunca dediğinde de tövbe tövbe, sus duyacaklar diyerek konuşanı boğmaya çalışırlar.