tag:blogger.com,1999:blog-88455648862641185832024-03-20T16:36:23.745+03:00Sindar'sId est genus hominumSindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.comBlogger51125tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-65907072431454182612011-05-01T15:57:00.004+03:002011-05-01T16:30:09.379+03:00Yola çıkmak !Hayallerim arasında "gerçekleşme ihtimali en düşük" olarak sınıflandırılmışlardan biriydi (70,000 feet yükseklikte bir U-2 uçuşu yapmak hayalimin iki parmak üzerindeydi).<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3PfLsei2QUQpODF0jMqxb8itZMCL64erU5R0qWyRizxBsaGZkagDvN4EXvY_4c5rmIxEjV0ttYRYUbNMq6DwJyE9FQNMUxk_nPZ8ME8ClNBaWvBnpKKia04gamG2Oo2a2fs5KqYPETINz/s1600/Super_Tubes_091.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 222px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3PfLsei2QUQpODF0jMqxb8itZMCL64erU5R0qWyRizxBsaGZkagDvN4EXvY_4c5rmIxEjV0ttYRYUbNMq6DwJyE9FQNMUxk_nPZ8ME8ClNBaWvBnpKKia04gamG2Oo2a2fs5KqYPETINz/s320/Super_Tubes_091.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5601737209230938786" border="0" /></a><br />4 gün sonra hayalimin başlangıcına gidiyor olacağım!<br /><br />5 gün sonranın gecesinde kıtanın en ucunda, kıtanın Dünya'ya açıldığı kapıda ayaklarım okyanus kıyısında belki de kıpkırmızı şarabımı içiyor olacağım...<br /><br />Belki bir gün El-hamra'nın duvarlarına sırtımı yaslayıp soluklanacağım, belki bir gece sabaha karşı daracık şehir sokaklarında en sevdiklerimle hafif sarhoş kaybolacağım. Kimbilir...<br /><br />Yeni bir 15 günlük seyahat başlıyor.Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-13481075816904394822010-12-19T20:49:00.003+02:002010-12-19T21:03:44.527+02:00***<br />Deniz kızlarının gözyaşlarını<br />kehribarın barındırdığı doğru mudur?<br /><br />Kuştan kuşa uçan<br />bir çiçeğin adı ne olsa gerek?<br /><br />Asla olmasın daha iyi değil midir geç olmasından?<br /><br />Ve niçin karar verdi peynir<br />Fransa’da büyük işler yapmaya? (p.neruda)<br /><br /><div style="text-align: left;">… kadar saçma, gerçek, ters-yüz, normal ve çıplaktı bazen herşey. Bazı durumlar vardı, tüm sınırlarını sarsan, hazırlıksız bir şekilde onursuzca saldıran. Saldırıyı haber vermeden, sırtını döndüğü bir anda, “an” dediği zaman kesidinde pat diye ortaya çıkıveren. Şaşırtan, anlamsızlaştıran bazen gülümseten, bazen dipsiz paniklere sebep olan.<br /></div><span style="font-style: italic;font-size:85%;" ><br /></span><div style="text-align: right;"><span style="font-style: italic;font-size:85%;" >« 10 yıl önce sahipleri onu getirip, bırakıp kaçmışlardı, pek yaramaz pek yaramaz demişlerdi ve gitmişlerdi. Yumuşak adımları ama vahşi gözleri vardı eve ilk adım attığında. İlk 3 gün kimseyi yaklaştırmamıştı yanına, her yer ve herkesi tek tek inceleyip, ince ince koklamıştı tüm köşeleri. »</span><br /></div><br />Soğuğa karşı yürüyordu hızlı hızlı, bir yandan da kafasında dolaşan ve sıralarını kaybetmiş düşüncüleri sıralamaya çalışarak. O düşünceler ki disiplin altında olmadıklarında “normal” ile “ters-yüz”ü her an koyun koyuna yatağa sokup gerçeği doğurtabilecek kadar “yol”suz olurlar bazen. Doğan gerçekliğin sahtekarlığının tartışılmaz olacağı bir tohumlanmadır. Bilir.<br />Bildiği için yürüdüğü tempoda düşüncülerini zaptetmeye çalışıyordu.<br /><br />- Bir simit ile beyaz peynir alabilir miyim ?<br />- Buyur abla ! Hayırdır bu sabah pek keyifsiziz ?<br /><br />Keyifsizmişiz ! Biz kimiz ? diye hırlarken içinden Çin ordusunu düşünüyordu bir yandan, askerlerin ne kadar acımasız, ne kadar insanlıktan yoksun ama ne kadar disiplin altında yetiştirildiklerini. Japon savaş sanatlarını canlandırmaya çalışıyordu aklında, bir Katana’nın saya’sından ilk sıyrıldığı anda çıkardığı o hafif fısıltıya benzeyen sesi duymaya çalışıyordu aklında ve savaşçıların bir tek bu hareketi bile kaç bin kez çalışmak zorunda kaldıklarını düşünüyordu.<br /><br />- Günaydın.<br />- Güna…<br /><br />Kelimenin kalanını duymaya zamanı yoktu, gereksiz konuşmaları dinleyecek gibi değildi. Anlamsız sosyalleşmelere tahammülü yoktu bugün, hiç kimsenin uydurma dertleri, yalancı suratlarındaki üzüntüleri, içsiz yanaşmaları, beş para etmez etik nutukları, arzın merkezi benliklikleri, ilgi arsızlıkları, çürük egoları ile oynaşacak insanlık özellikleri yoktu bugün. Bugün dünya dışarıda kalmalı dedi kendi kendine.<br /><br /><div style="text-align: right;"><span style="font-style: italic;font-size:85%;" >« Sonra tanışmıştık. Yavaşça o istedikçe. Kediydi ama sanki içinde bambaşka bir yaratık daha vardı. Az zorlasak konuşacaktı sanki. Mesafeliydi, uzaktı, asildi, vahşiydi, yaramazdı ve dünyadan büyük bir sevgi vardı o ufacık bedeninde. Tüm huysuzluğuna rağmen neşeliydi, eğlenceliydi, tuzak kurardı, oyunları salak oyunlar değildi. Bir ışığın peşinden deli gibi koşup durmazdı, ışığın kaynağı olan elini yakalamaya çalışırdı. »</span><br /></div><br />Savaşçıların kiraz ağaçlarının altında Katana’larını dizlerinin üzerine yerleştirerek daldıkları sonsuz meditasyonları düşündü. Öldürmek için öğretilen disiplin ile mi ancak düşüncelerini sıraya dizebiliyorlardı diye merak etti. Ne kadar güç gerekirdi bir insanın kafasını zaptetmesi için.<br /><br />- Şu dosyaların tamalanması lazı….<br /><br />Düşüncelerini böldüklerinde sinirleniyordu ve « sinirlenmek » aşina olmadığı duygulardan biriydi. Aynı « üzülmek » gibi. Bu duyguları yaşamayı bilmiyordu, normal insanlara yüklenmiş olan uydurma sosyal kodlamalara sahip değildi.<br /><br /><div style="text-align: right;"><span style="font-style: italic;font-size:85%;" >« Uykusunda mırıldanırdı sürekli, sürekli bir battaniye kavgası yapardık, kuyruğundan çektiğimde burnumu tırmalardı, ben kulağını ısırınca pek şaşırırdı, homurdanıp, surat asarak uyurdu bazen. Sabah tekrar aynı aşkla uyandırırdı evdeki herkesi. Çok severdi herkesi tırmalayı ve bazen ısırmayı, bazen oyun için, bazen kızdığı için, bazen sırf racon olsun diye. Olsun o evin minik kaprisli patronuydu. »</span><br /></div><br />Yaşamayı bilemediği duyguları yaşamayı bildiklerinle değiştirmeye başladığını hissediyordu. O yüzden etrafındaki insanlara karşı soğukkanlı bir saldırganlık hissediyordu. Öfkeden, öfkenin kontrolsüzlüğünden uzak. Yaklaşana zarar vermeye hazır, yavaş yavaş keskinleşen. Sabah içinden geçirdiği şiire geri dönmeye çalıştı, o an daha yumuşaktı sanki.<br /><br /><div style="text-align: right;"><span style="font-size:85%;"><span style="font-style: italic;">« Niye soruyorsunuz ki bana, 10 yıl nasıl anlatılır ki… Çok güzel yaşanmış bir dostluktu. Tek farkımız bizim kuyruğumuz yoktu, onun kelimeleri. Bugün veda ettik »</span></span> </div><br />Akşam karanlığına doğru tekrar yürümeye başladığında kendisiyle uğraşmaktan vazgeçti. 10 yıllık dostuna veda etmişti. Gerisi önemli değildi. Öfkeyse öfkelenebilirdi, üzülmekse kime neydi ki. Hiçbir düşüncesinin de disiplin altına alınmasına gerek yoktu. Bıraktı. Herkes kendini korumayı bilsin diye tısladı içinden.<br /><br />****<br /><br />Yıllar önce çok sevdiğim bir dostum kedisine şöyle veda etmişti<br />« iyi uykular kuyruklu meleğim »<br />Daha iyisi aklıma gelmiyor.<br /><br /><div style="text-align: right;"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPpEhyphenhyphenAEY9VI8kIh8YGuIBszQPxJgIfNcpr4wxpSWqmOVGsVK1pYxsl3-wMyH8ziCmPV20IiGfuBqxRCcWa4lApYgaEDKppXmTeSheABexghFkg6jgFu1Y8609zoaYQ-bq34AggS2k5O6C/s1600/IMG_4006.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhPpEhyphenhyphenAEY9VI8kIh8YGuIBszQPxJgIfNcpr4wxpSWqmOVGsVK1pYxsl3-wMyH8ziCmPV20IiGfuBqxRCcWa4lApYgaEDKppXmTeSheABexghFkg6jgFu1Y8609zoaYQ-bq34AggS2k5O6C/s320/IMG_4006.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5552470643532679698" border="0" /></a><br /></div>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-55220898886307385542010-11-15T10:43:00.003+02:002010-11-18T00:32:30.446+02:00Dev...Teninden hafif hafif sıcaklığın uzaklaşıyor olduğunu hatırlıyordu, en son ışıltılara gözlerinin hepsini ve tüm gözeneklerini biraz kısarak bakmıştı. Üzerine çöken tatlı ağırlığa, huzurlu uykuya yavaşça, sessizce teslim olma anının tadını yaşadığını hatırlıyordu. Gecenin hafif esintisini de hissetmişti. Usulca bedeninin sağa sola esnediğini, dalgalandığını, saçlarının arasından geçtiğini, etrafında dolaştığını, nefesine dolduğunu. Mistik bir hali vardı herşeyin, herşey akar gibiydi. Uykusundan uyanmak üzereyken, uyku haline geçtiği anı hatırlayıp gerinerek diriliyordu. Çok yavaşça ellerini gökyüzüne doğru uzatmaya başladı, her bir parmağının ucuna güneş dokunmaya başlamıştı, az sonra saçlarına da ulaşacaktı, ve belki güzel bir gün olursa taa ayaklarının ucuna kadar erişebilirdi. İşte o zaman o harika günlerden birini daha yaşardı. Yaşadığı milyonlarcası gibi, milyonlarca kez olsa da hiçbir zaman doyamadığı gibi. Heyecanlandı. Heyecandan dev bedeninin her bir noktasına küçük hışırtılar ile hafif bir titreme yayıldı. <br />Ve dev bedenini güneşten aldığı zevkle gererek güne uyandı. Etrafını hışırtılar, kütürdeme sesleri ve neşe sardı bir anda. Milyonlarca yıldır köklerini gömdüğü toprağın metrelerce derininden, parmaklarının en ucundaki en minik yaprağa kadar canlandı. Dev bedenine milyonlarca yılın getirdiği tecrübe ile tüm ısıyı yaydığında binlerce canlı ısının, güneşin varlığının kutsanmışlığı ile silkelendi ve gün başladı.<br />O ormanın en yaşlısıydı, en kudretlisi, en sevgilisi, milyonlarca yıllık devi. Kendi evreninde hayatı başlatmıştı yine. Parmak uçları ile tüm canlılarına baktı, uzunca dinledi, yaşamın ritmini biliyordu, o ritimde yaşayanları da biliyordu. “Ahenk” diye kahkahalar ile kükredi dev ağaç. Köklerinin serinliklerinde bile o ışık hissedildi. <br />Günün ilerleyen saatlerinde dev bedeninin evreninde yaşayan her bir canlı ile konuştu, kokladı, gördü, hissetti, sevişti, sevildi. Bazen ufak hışırtılar ile, bazen kahkahlar, bazen mırıldamalar ile. <br />Hayat her zamanki ritminde akarken yabancı bir şeyin dev bedenine yaklaştığını hissetti. Ani sessizlikten tedirgin olan her canlı, kıpırdıyor olduğu yerde ansızın yokluk kadar hareketsiz kaldı. Ormanın en yaşlısı, parmaklarının ucundaki her bir yaprağın ucu ile çok yavaşça yabancıya döndü. “İnsan” diye duyurdu. Çok azlardı bu cinsten bu evrende, ama tehlikeliydi, uyumsuzdu, kirliydi insan.<br />Sessizlikle bekledi, beklediler, her bir canlı ile dev... İnsan yavaşça toprağa oturdu. Kafasını ve ellerini güneşe doğru kaldırıp, yavaşça mırıldanarak gerindi ve sırtını usulca dev bedenine yasladı. Mırıldandı. Bedeninin köklerine doğru bir elini uzatıp hafifçe tuttu. Köklerinde insanın ellerindeki sıcaklığı hissetti...<br />----- <br />İnsan o sabah güne başladığında tüm enerjisi ile etrafındaki herşeye gülümsüyordu. Herkes ile konuşuyor, şakalaşıyor, gürültülü gürültülü etrafta dolaşıyordu. Yaşadığı muazzam maceranın heyecanı ve enerjisi ile hızlı hareket ediyor, hızlı düşünüyor, herşeyi görmek, herşeyi hissetmek, herşeyi duymak, her yere dokunmak, her köşeye gitmek istiyordu. Yaşadığı akıl almaz ve çıldırtıcı merak duygusunun bedenine nasıl yansıdığını şaşkınlıkla izliyordu ama yüzünde anlamsız bir gülümseme ile sabırsızlığını kontrol etmekten çok uzak bir şekilde bu devinimden kendini uzaklaştırmıyordu.<br />Günün ilerleyen saatlerinde, sabahın ilk ışıkları ile birlikte hayranlık, korku, saygı, küçüklük, huzur, merak ve şaşkınlık duyguları ile dünyanın en yaşlı ormanına attığı ilk adımı düşünüyordu yürürken. Sakinleşmişti, topraktaki, havadaki bir şey sakinleştirmişti insanı. Bedeninin hafifleştiğini, ayaklarının toprağa daha dengeli bastığını, toprağın yumuşadığını hissediyordu. <br />Hafif hafif esen rüzgar etrafından dolandığında, kendini biraz rüzgara bıraksa aynı hafiflikte salınacağını, yavaş yavaş sağa sola esneyeceğini hayal ediyordu yürürken. Diğer insanlar uzaklaşmıştı. İnsan sesleri kalmamıştı etrafında, ansızın durdu.Durdu ve insan seslerinden ilk defa bu kadar uzakta, nefes aldı.<br />Insan kafasını gökyüzüne doğru kaldırdığında dünyanın en yaşlı ormanında, ormanın kendisi kadar yaşlı devi gördü, tüm yaprakları gözkyüzüne uzanmış devi. Yanına gitti usulca. Yavaşça toprağa oturdu, insan da aynı o dev gibi parmaklarını olabildiğine gökyüzüne uzattı, hafif rüzgarın bedeninin etrafından geçmesine, üzerindeki giyeceklerin içinden dolaşmasına izin verdi, hafif hafif rüzgar ile esnedi. Sonra yavaşça o dev bedene yaslandı, bıraktı varlığını, ağırlığını... Kalan enerjisi ile elini ağacın köklerinden birine doğru uzattı insan. O dev bedene bir ucundan sarılmak, tutunmak istedi sadece.Gözlerini kapadı. <br />En huzurlu uykularından birine doğru o dev bedenden kendi vücuduna yayılan sıcaklığı keyifle izledi...Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-23207374759815206652010-09-11T20:19:00.007+03:002010-09-11T21:28:35.802+03:00Sudan Çıkmış Balık !"...dışarıda güneş, insanlar, tekneler, sahilden gelen hafif cızırtılı müzik sesleri, suda debelenmeler, sudan olmayan insanların suda ayakta durma çabaları, suya atlama sesleri, rüzgarın sesi, yaklaşan gülüşmeler, tanımadığım lisanda uçan kelimeler, yüzüme sıçrayan tuzlu su damlaları, sabırsızlık, çok çok kıymetli zamandan azalan dakikalar, elimde deniz gözlüğü, şnorkel... Ve kısa süre sonra o sonsuz huzurlu suyun altı, sessizlik, düzenli bir nefes alış-veriş sesinden başka sadece renkler, su, o harika mercanlar, bahçeler, odalar, yokuşlar, çıkışlar, denizaltı halkı, mahalleli balıklar ve ben. İşte sulara sarılıp denize seni çook seviyorum dediğim, olmayan kuyruğumun sevinçten deli gibi sallandığı an! İşte balık olduğum an!..."<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVfs0OZxMbnXZvaJSpgJ4uGzZmUzslkn6FQEFQ47KWvEF9iT-FvXi4stgIucjVfsr5CLQi0-XMZ7-joYyFtLoxOdF4eKdz-bIy6v-xmsqYF5gbUFpbZQ6WTrHdOVqgrTsWgT0s9F0ctaKK/s1600/00120021.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 212px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhVfs0OZxMbnXZvaJSpgJ4uGzZmUzslkn6FQEFQ47KWvEF9iT-FvXi4stgIucjVfsr5CLQi0-XMZ7-joYyFtLoxOdF4eKdz-bIy6v-xmsqYF5gbUFpbZQ6WTrHdOVqgrTsWgT0s9F0ctaKK/s320/00120021.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5515719406742419538" border="0" /></a><br />Suya ve muhteşem balıklara doyamadan geldim.<br />Şimdi, sudan çıkmış balık oldum!<br /><br />Yine tatil sonrası huzursuz uyumlanma sürecini geçiriyorum. Bu kez biraz daha zor oluyor. Çünkü en sevdiğimden, sulardan ayrıldım geldim. Hem de bu dünyanın belki de en güzel sularından. Benimdi o sular! Biz de o mercan mahallelerinde tanınmaya başlamıştık, balıklar gelip gözümüzün içine içine bakıyorlardı, sarıları, mavileri, yeşilleri, pembeleri, güzelleri, çirkinleri, çavuşları, serserileri, hanımefendileri, salınanları, oynayanları, avlananları...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgV8d3y4QBk8c7DLQVZkTf1RzEB7kiDNE4ptwJfj6-zC4xlQa7y69Ej_r5unDqPkPWAkYEjIbiaj4Dy2UA6MVsFJHeq-Hwe6qhpA8g4H69t55D1kjv-QUXAsQPHjSuduWMzao7UiD4zXxsd/s1600/00120013.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 212px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgV8d3y4QBk8c7DLQVZkTf1RzEB7kiDNE4ptwJfj6-zC4xlQa7y69Ej_r5unDqPkPWAkYEjIbiaj4Dy2UA6MVsFJHeq-Hwe6qhpA8g4H69t55D1kjv-QUXAsQPHjSuduWMzao7UiD4zXxsd/s320/00120013.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5515719883618323794" border="0" /></a><br />Sayısal çoğunlukları herşeye norm kabul eden, bu şekilde güvenlik sınırlarını oluşturan insanoğlunun aynı kural ile yarattığı "mantık" kavramı ile anlamaya ve anlamlandırmaya programlanmış olan 3 kuruşluk aklı, "mantık" sorgusu altında tanımlı tüm kurallara aykırı varoluşları gördüğü anda karıncalanma eğilimine girer. Bu şekilde proses edemeyeceği bilgiden uzaklaşmaya çalışır, tekneyi güvenli sulara çekmeye çabalar. Bu uyumsuzlukları "lezzetli" olarak kodlayan arızalı bir beynin ise her bulduğu mantık çatlağından beslenerek eğlenir. İşte bu beyinlerin zevkten çıldıracağı bir yer Sharm el-Sheikh. Kutsal toprakların ortasında tüm günahlara serbest bir alan veya tüm eğlenceler için radikal tutuculuktan kurtarılmış bir bölge. Sonsuz sarı toprakların uzandığı, sıcaktan ölmüş arazilerin kenarında su, hem de bir avuç değil koocaman bir deniz. Onca renksiz şekilsiz ruhsuz toprağın hemen yanındaki denizin altındaki akıl almaz renkler, canlılar, hareket ve zerafet. Çöl ve bozkır insanınından o sert, dayanıklı, mesafeli ve ketum tavrı beklerken karşılaşılan çöl çingeneleri ve dilencileri. Sıcaktan öleceğini düşünürken çıkan hafif serin akşam esintisi. Saatler süren çöl yolculuğu ile insanı yıldıracak derecede aynı sarı rengin ve renksizliğin arasında renkli bir kanyonda Alice'in yaşadığı şaşkınlık... Ve üzerine yapışan çölün tozunu denizde temizlemek.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLXbdlnl8KtJbgUZELiNK_pap4Nte9YicM1Wc0zl57Rx8huj-Erid88yKln0fn6csHnnzULnsgLwU3u1R4rir-BzPJsnt6NwtQhPsdhvlxalpKBHY9NOb7rMXOALqb1zXs36v_fa6_3IS0/s1600/IMG_4292.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiLXbdlnl8KtJbgUZELiNK_pap4Nte9YicM1Wc0zl57Rx8huj-Erid88yKln0fn6csHnnzULnsgLwU3u1R4rir-BzPJsnt6NwtQhPsdhvlxalpKBHY9NOb7rMXOALqb1zXs36v_fa6_3IS0/s320/IMG_4292.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5515723438963458210" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIZuKkQX7MetnaR-de0y_tmzBbQzodQWLYhBxsuLs6pIhXLFZfC8xFYj9a-JM92m3CM_3S4AYPUbDq_QjCE8R050fdxVnxn3g7ZEFYWrPwmYjX235esnQ0lYDUzxugG9N8E1mY7DIqyoyT/s1600/IMG_4192.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIZuKkQX7MetnaR-de0y_tmzBbQzodQWLYhBxsuLs6pIhXLFZfC8xFYj9a-JM92m3CM_3S4AYPUbDq_QjCE8R050fdxVnxn3g7ZEFYWrPwmYjX235esnQ0lYDUzxugG9N8E1mY7DIqyoyT/s320/IMG_4192.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5515721161842790722" border="0" /></a><br />Tüm kutsal kitapların en ünlü hikayelerinin geçtiği topraklarda, efsaneler ile yanyana yürümek. İkiye ayrılan kosakoca deniz, asanın yere vurulması ile çölün ortasında çıkan su, yanan çalı, Sina dağı ve o büyük kaçış... Bunca efsanenin ağırlığı ile hareket etmesini, kafalarının bir karış havada olmasını beklediğin insanların geçim sıkıntısı nedeni ile tüm karizmalarını bırakmaları ve 1 lira için dökülen diller... Çölün ortasında seyar döviz bürosu görmek. En yakın yerleşim birimine 250 km mesafede olan St. Cathrine Katedralinde kalanların hayatını hayal etmeye çalışmak. O katedralde ellerinde kameralar ile dolaşan lacivert t-shirt'lü insanların güvenlik görevlisi, o kameraların da güvenlik kamerası olduğunu öğrenmek. Sonsuz yokluğun ortasında ufacık kum evlerden oluşan köylerin yanından geçmek ve içlerindeki hayatı hayal bile edememek.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKV3bsv77B7-YESSt5_GKxq1eQzLPVb_d2J-OWG8YlXSwr3dAXoitG5pcYK6owkQ1GT7KaXqbTuhVr97-BvF99E3lC32UD7_HucaAJUQVplGBEr62qEYMAVBAMbfeUq_RFPNLbMmB2pj_i/s1600/IMG_4257.JPG"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKV3bsv77B7-YESSt5_GKxq1eQzLPVb_d2J-OWG8YlXSwr3dAXoitG5pcYK6owkQ1GT7KaXqbTuhVr97-BvF99E3lC32UD7_HucaAJUQVplGBEr62qEYMAVBAMbfeUq_RFPNLbMmB2pj_i/s320/IMG_4257.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5515722116986101970" border="0" /></a><br />Tüm muhteşem çelişkileri ve inanılmaz güzelliklerinin yanında kahkahalarla, keyifle, huzurla, eğlenceyle, heyecanla, merakla, sevinçle, doya doya geçirdiğimiz 8 günün tadı hiçbirşeyle değişilmez...<br /><br />Şimdi yenisini hayal ediyoruz. Bu kez şarabımızla gün doğumuna...Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-49528412102035351172010-08-22T22:51:00.005+03:002010-08-22T23:55:51.946+03:00Gitmek !<div><div><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7kX5SjEybx_OIYbrbrklsjozG8H_Iq78KkEmcvaFqgU4VyCw4cODfCmX_Yfpc9o089zV1Q7eVrUDK5nYSIUOy6rSkYYQXsjbUXcmEir1xrJjFlzLtNtDQD9xKjYYfzEzHe-9SLLcBb7P6/s1600/Sharm%2520El%2520Sheikh.jpg"></a>En sevimli fiil değil mi ! Arkasını doldur doldurabildiğin kadar, uzat uzatabildiğin kadar. Yine huzursuz günler yaşıyordum. Hani dursan duramazsın, gitsen tutarlar, tutanı ısırmak istersin, ısırsan bir yere kapatacaklar, sonra kapattıkları yerleri kırmak istersin, dışına büyüyemeyen içine büyür ya, sonunda da patlar... İşte öyle. Velhasıl tehlikeli zamanlardır. Bu gibi durumlarda Edip Canseverin dizelerini geçiririm içimden bazen, "yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz / Elimi suya uzatıyorum siz misiniz / Siz misiniz belki de hiç konuşmuyorum / Belki de kim diye sorsalar beni / Güneşe çarşıya kadehe uzatacağım ellerimi / Belki de alıp başımı gideceğim / Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin / Hüzünle karışık bir ağrısı"... Sonra derim ki kendime ne ağrısı ya ! Olur mu hiç gitmenin ağrısı hem de hüzünle karışık falan, olsa olsa heyecandan midemde hafif bir karıncalanma, o da dünya tatlısı !<br /><br /><div>"Hani derler ya nereye gitsen kafan seninle gelir, ne çare". Ne alıklık değil mi ? Kafamla birlikte gitmekten güzeli, bir de en sevdiklerimle gitmektir ancak. Severim kafamı ben, niye kaçayım ki ! Değil mi ama. Hem en sevdiğim hasta ruhlardan biri olan Nietzsche de dememiş mi "öyle çok değerliymiş ki zaman, hep acele etmem bundan, anladım."</div><div></div><div>...............</div><br /><div>"...kesik kesik nefes alan biri vardı yanında, koluna değen bir ten vardı, sıcaktı, nemliydi, ama soğuktu da sanki, uyuyordu, uyuyor gibi yapıyordu. Uyansa sanki bir şeyler olacaktı. Tekrar hissizliğe doğru kaymaya başlamıştı. İçindeki alarm hissini bir türlü yok edemiyordu. Bir yanı o alarmı çalıştırırken diğer yanı sanki susturmak için can yakıcı önlemler alıyordu. Bu kez direnecekti, bir kez daha bu noktaya gelmek için aylar geçecekti. Bu fırsatın kaçırılmaması gerekiyordu. Ama sanki gitgide uzaklaşıyordu. Tutunup uyanmalıydı. </div><br /><div>Gözlerini açıyor. Anında o çarpıcı keskin acıyı hissediyor. Hemen etrafını kontrol ediyor. Kollarından bir yere bağlı. Hissettiği kesik kesik nefesin kendisine ait olduğunu anlıyor, koluna değen bir ten yok aslında, nem ise hafif hafif kolundan akan kanın demire bulaşmasından. Kan tutuyor biraz. Canı acıyor ama kırılması lazım, kaçması lazım. Tüm gücü ile kolunu demirden ayırmak için çekiyor. Bileğindeki keskin acıdan bileğini kırmış olduğunu anlıyor ama elini kurtarıyor. Evet kaçmanın, bu toplumdan kendini kurtarmanın bir bedeli olacaktı tabii ki. Kırık bileği ve kolundan akan kanla aralık kapıdan dışarı fırlıyor. Sapsarı buğdayların olduğu bir tarla var önünde. Uçsuz bucaksız. Ne yöne baksa sapsarı, ışıl ışıl. Güneş heryerde sanki. Heryerden yansıması, şaşkına çeviriyor kadını. Nasıl bu noktaya vardığını düşünüyor. Evet. Arkasına baksa belki görecek ama içinde bir sızı. Biliyor. Arkasında boşluk ve insanlar kalabalığı, aynı olan insanlar, ortalama yaşamlar, aynı boşluk. Boşluklar yaratarak ilerliyor. Varlıkları yok mu ediyorum acaba diye düşünüyor. Sadece yer açıyorum diye geçiriyor içinden. Ya önümdeki sağımdaki solumdaki bu uçsuz bucaksız buğday tarlası diye sorguluyor kendini. Düşünmeye boşveriyor. Koş kızım diyor kendi kendine. Bak tam istediğin gibi. Koş. Koşuyor kadın. Deli gibi. Gülüyor. Ağlıyor. Yine gülüyor. Ama koşuyor. Bir yerlerinden kan akıyor ama artık aldırmıyor, ot falandır, koşarken kesmiştir biryerlerimi diye düşünüyor. Veya o toplum insanlarının yaptığı kesiklerdir. Olsun diyor kan da güzel parlar güneşte. Hem kontrast olur yeşillerle. Kırmızı. Yeşil. Sarı. Turuncu. Derken. Düşerken buluyor kendini. Tarlanın bir yerlerindeki, üstü açık bir kuyuya düştüğünü düşünüyor düşerken. Daha da bir sürü şey düşünecek vakti olduğunu da hissediyor düşerken. Düşüşün uzun olduğunu biliyor bir şekilde. Rahatlıyor. Rahat rahat düşüyor. Bir de yıldızlar olsa diyor içinden. Etrafımda. Ben düşerken onlar göğe yerlerine yerleşse diyor. Düşüyor. Nasıl da rahat. Sonra çarpmanın nasıl olacağını düşünüyor, yerçekim kanunlarını hatırlamalıyım sanırım diye içinden hafifçe geçiriyor. Ne kadar uzun düşersem o kadar şiddetle mi çarpardım acaba diyor ama duyacak kimsenin olmadığını bilmenin mutluluğunu da hissediyor. Vücudunu kasıp hazırlanıyor. Artık gerçekten "gidebiliyor". Sonunda ortalama hayatlardan kurtulmanın tehlikesine doğru gidebiliyor........"</div><div>...............</div><div></div><br /><div>Bir çalışma grubu ile çalışmanın tam ortasında paralel bir zaman açılıyor ve bunlar yaşanıyor. Çalışma grubuna "başlangıçta kaos vardı" demek geliyor içimden bazen. Hani bir desem ne diyecekler veya nasıl "haa ?" diyerek kalakalacaklar çok merak ediyorum ! Haahhaaa ! Eğlenebilirim bile. </div><div></div><br /><div>Başlangıçta kaos vardı. Tanrılar kaosu yarattı. Yaratıklar yolunu buldu. Yollarını bulabilmek için hareket ettiler. Çook hareket ettiler. Dursalardı. Gitmeselerdi. Kaos baki kalacaktı. Neymiş durmamak lazımmış. </div><div></div><br /><div>Eveet ! Tüm bu tehlikeli zamanların tam ortasında güneş gibi yeni bir destinasyon yetişti ruhuma ! İlaç niyetine !</div><br /><div></div><div>Gidiyoruz. 5 gün kaldı sadece. 5 gün sonra şuradayım. Dağların tepesi ve evim dışında bu hayatta en rahat olduğum yerde, sularda olacağım !</div><br /><div></div><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5508340095532480610" style="DISPLAY: block; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 320px; CURSOR: hand; HEIGHT: 210px; TEXT-ALIGN: center" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjggj1dniR2Qu36hqyTmVLUKTPK0w2XBaBXqXXj9ARCTP9vDXWB81gH1FQYYLOVT1yvDcRN4DgYYbCPj9lPZw64PZMV5AkAvp2h8QoP8GajQ939GM8oXi086qZYI0VblAozcpdr3xzo0ycy/s320/Sharm%2520El%2520Sheikh.jpg" border="0" /><br /><div></div><div> </div></div></div>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-6739896131263638982010-06-19T21:37:00.004+03:002010-06-19T22:39:38.472+03:00Toplantı, Laplace, Olasılık, Schrödinger ve ZamanBu sıralar pek çok gün olduğu gibi dün de 7 toplantım vardı. Ara vermeksizin. Öyle olunca toplantılar yaşam alanına dönüyor. Bedenimi kurtaramasam bile ruhumu kurtarmak için sayısız maymunluk yapmam gerekiyor. Yine böyle bir sıkıntıdan can verme anında masanın etrafındakileri incelerken birinin kolundaki dövme dikkatimi çekti. Bozuk gözlerimle o mesafeyi göremiyordum. Ama görmem lazımdı, çünkü o dövme toplantının kalan kısmında kafamı meşgûl edecek oyuncak olabilirdi. Toplantılarda kalkıp dolaşmama alışık olan insanlar da değillerdi, başka bir klandı bunlar. Çay termoslarının durduğu masa o taraftaydı, ama yine de yeterli yakınlıkta değildi. Adım adım dedim kendime ve çay doldurmaya gittim. Sonra bir mucize oldu ve o dövmeli insan da çay doldurmaya geldi. Ve evet "Velle est posse" yazıyordu kolunda. Öğrenmiş olmanın ufak mutluluğu ile yerime geçtim. Çayı da sanırım orada bıraktım. Zaten önemli de değildi. "Velle est posse" (To be willing is to be able- İstemek mümkün kılmaktır olarak tercüme edilebilir.)<br />Bir müddet dövmeli insanı seyrettim. İçimde de bir yandan "Non omnia possumus omnes" (Genellikle "Herkes herşeyi yapamaz" diye çevrilse de aslında "Herkes herşeyi yapmaya muktedir değildir" olarak çevirmek daha doğrudur. Bu iki cümle arasındaki ufak farklılık ayrıca düşünülmeli... ) cümlesi dönmeye başladı buna karşılık. Acaba bir kağıda yazıp versem dövmeli insana ne düşünür diye hafif bir gülümseme ile düşündüm ama vazgeçtim. Koluna bu cümleyi yazacak kadar inanmışsa dokunmamalı diye düşünmeye çalıştım. Ama bunu sarsmak için hamle yapmak da çok heyecanlı olacaktı. Ve iyilik kazandı. Dokunmadım.<br />Laplace's Demon'ı düşünmeye başladım. Ne ilgisi var sorusu yanlış. Pekala ilgisi var. Laplace'in Şeytanı teorisi şunu iddia eder: "Bir harekete etki edecek tüm değişkenler bilinirse ve doğru hesaplanırsa o hareketin sonucu kesin bir şekilde bilinebilir. Değişkenlerin hesaplanabilme başarısının oranı ise o hareketin sonucunu bilme olasılığını verir." Mesela zar atıyorum diyelim, eğer zarın ağırlığını, bu ağırlığın her yüzeyine dağılış oranını, atarken verdiğim ivmeyi, çarpma etkisini, çarptığı yerin sertliğini, varsa hava akımını vs vs vs vs herşeyi hesaplarsam zarın kaç geleceğini kesinlikle bilebilirim. Ve eğer bunu bilebiliyorsam bu hesaplamayı zar ile istediğim sayıyı atabilmek üzere de kullanabilirim. Ve bu aslında "Velle est posse"yi çok da yalancı kılmaz. Ama "Non omnia possumus omnes"'i de yanlış kılmaz. Çünkü bu hesaplamayı da çok fazla yapabilecek adam yoktur zaten, ki bu yüzden bu teori "şeytan" adını almıştır. (Aslında bu adı Laplace'in teorisini şu cümlelerle açıklamasından dolayı almıştı: "Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir")<br />Gelgelelim ki modern fizik bu teoriyi öyle pek tutmadı çünkü Heisenberg diye bir bilimadamı doğada partikülerin konumu yada hızı kesin olarak bilinemez dedi. Partiküllerin üzerine ışık tutup konumunu belirleyebiliyordu ama ışıkla partikülün kesiştiği noktadan önce partikülün hızının ne olduğunu bilemiyordu. Dolayısı ile bir belirsizlik vardı. Laplace Demon teorisinin dediği gibi herşey öyle pek kesin olamıyordu.<br />Diğer yandan Schrödinger aynı soruyu farklı bir felsefi soru ile sorguluyordu ki bu teorinin başrolünde kedi olması biraz can sıkıcı, hani tüm deneyler fare ile yapılırdı. Neyse... Teori için gerekli malzemeler şöyle:<br />Bir kutu<br />Bir kedi<br />bir şişe<br />siyanür gazı<br />çekiç<br />çekici tetikleyecek bir mekanizma (kutu kapağı)<br />Teori ise şöyle çalışıyor:<br />Kediyi kutuya koyuyor, siyanürü şişenin içine, çekici kapak açılınca şişeyi kırabilecek bir noktaya yerleştiriyor. Kutunun kapağı kapalı, kutu açılıncaya kadar kedi hem canlıdır, hem ölüdür. Her iki olasılık da gerçektir. Kapak açılırsa, çekiç siyanürlü şişeyi kırar kedi ölür. Bir ihtimal gerçekleşir. Ama kapak açılına kadar "kesinlik" yoktur.<br /><br />Kesinlik yok ise istediğin kadar hesapla, çabala veya "iste", beklediğin sonuca gidemeyebilirsin. "Velle est posse" yalan olur.<br /><br />Kesinlik konusunu çürütmek için çok çok ağırlığı olan başka bir kanunun da yenilip yutulması gerekiyordu. Temodinamiğin ikinci yasası diyordu ki "Enerji çok yoğun olduğu ortamdan daha az enerji yoğunluğu bulunan ortamlara akma eğilimindedir." Bu teoriyi kanıtlayan yüzlerce şey de vardı zaten... (Ben hala inanıyorum buna!) Bu teori zamanın tek yönlü akışını da açıklıyordu. Sıcağın her zaman soğuğa doğru hareket etmesi gibi. Sonra Maxwell insanı gaz tüpleri ile yaptığı deneylerle bu "kesinliğin" aslında kesinlik değil "yüksek olasılık" olduğunu kanıtladı ve bilimadamı olan her insanoğlu aynı soruda kilitlendi kaldı "e peki o zaman, "zaman"ında mı tek yönlü hareketi mutlak değil?"<br /><br />Bu kilit noktası hala pek çözülmüş değil, zamanın bükülmesi, katlanması, esnemesi, kaos teorileri vs vs vs uçuşuyor.<br /><br />Kesinlik yoksa "Non omnia possumus omnes" daha olasıdır.<br /><br />Bu arada ya birisi bir gün tüm iletişim kanallarından tüm dünyaya şu duyuruyu yapsa "Ey insanoğlu çok üzgünüz zamanı kaybettik. Artık "zaman" yok." ne olur acaba diye düşünmeye başladığımda çok şükür toplantı bitti.Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-3085812423533875022010-05-22T23:30:00.019+03:002010-05-23T01:07:47.477+03:00Hong Kong...Gitmek en güzeli ama dönmek de keyifli, diyerek ruhuma huzur vermeliyim...<br /><br />Hong Kong tüm çelişkilerin mutlulukla yaşadığı bir şehir, şu ana kadar gördüklerime hiç benzemeyen, çelişkileri ile barışık, hafif uçuk, saygılı, zengin, alçakgönüllü, şık, farklılıkları ile mutlu ve eğlenmeyi seven bir şehir. Şahsına munhasır bir şehir.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdhaTddsqpECjm_R3-OymOqMXfjRwRQ1qP5xwIoX43AbdlhQgfIqxER-pa316gSjCCdlbGDkeVco9_NOegbdbF-XFGC0opqpcNdbHlQMVYvYy1Vr47siJSsfM-aEXnjb4j3kALkOBavB93/s1600/IMG_1298.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgdhaTddsqpECjm_R3-OymOqMXfjRwRQ1qP5xwIoX43AbdlhQgfIqxER-pa316gSjCCdlbGDkeVco9_NOegbdbF-XFGC0opqpcNdbHlQMVYvYy1Vr47siJSsfM-aEXnjb4j3kALkOBavB93/s320/IMG_1298.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474204998847616834" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidt15Ev3BpOC3QV32UYQ9utGZtchxZme8qaryyeB8jJiiledpcqWinkURClIAgCwlFX5P8e9_9ocALCobEERrM1L6GUNPKbqkgqss8MI_dXkT67n34deo7Xh7zj8cuF0RpuofDNwXoq41x/s1600/IMG_2270.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidt15Ev3BpOC3QV32UYQ9utGZtchxZme8qaryyeB8jJiiledpcqWinkURClIAgCwlFX5P8e9_9ocALCobEERrM1L6GUNPKbqkgqss8MI_dXkT67n34deo7Xh7zj8cuF0RpuofDNwXoq41x/s320/IMG_2270.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474205620375509810" border="0" /></a><br />Kimi binalar legoları üstüste düzensizce yığmış bir çocuğun elinden çıkmış gibi, hani tek katlı olsa insanın "gecekondu" demek gelecek içinden ama onlarca katlı, onlarca bloktan oluşan içinde binlerce minik dairenin yer aldığı binalar, başlı başına bir mahalle olan binalar.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwvVDoyx5_yLB6aA0u975TD10U0j3lM6xKyjjCbpGEfRJwdZ1-Ogqy1qg6EdwM_XNgfPW_rpApnT15R7OfT7tSan4AXFUJj8V5WL9Mk91ZF1GPDHyE_NDst-oLb6e3G_KSbrgKZx5UWtit/s1600/IMG_2393.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiwvVDoyx5_yLB6aA0u975TD10U0j3lM6xKyjjCbpGEfRJwdZ1-Ogqy1qg6EdwM_XNgfPW_rpApnT15R7OfT7tSan4AXFUJj8V5WL9Mk91ZF1GPDHyE_NDst-oLb6e3G_KSbrgKZx5UWtit/s320/IMG_2393.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474208316964146450" border="0" /></a><br />Yanında dünyanın tüm ticaret hacmini elinde bulunduran ilk beş şirketin pırıl pırıl yüz katlı plazaları.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwmNi_k2ng6D_uA_RtbigZ8j-7HZRw_TGeaTtuVvqZsfc2zJ6sIW0cX43rHV4lgwXicdzFfVL9ky9hyphenhyphenDQpG-Jr0YgmdWVZ194n9BMq45VJFhWhR3z1iodA_KOvd5CykCZdq4ja4-rYjDwC/s1600/IMG_2207.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwmNi_k2ng6D_uA_RtbigZ8j-7HZRw_TGeaTtuVvqZsfc2zJ6sIW0cX43rHV4lgwXicdzFfVL9ky9hyphenhyphenDQpG-Jr0YgmdWVZ194n9BMq45VJFhWhR3z1iodA_KOvd5CykCZdq4ja4-rYjDwC/s320/IMG_2207.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474206786493779682" border="0" /></a><br />Aralarda Çin mahalleleri, limanın yanında balıkçı tersaneleri. Dev gökdelenlerin arkasında yağmur ormanları, dağlar. Şehrin ara sokaklarında botanik bahçeleri, özenle düzenlenmiş Japon bahçeleri, parklar, havuzlar, spor alanları. Hemen diğer tarafında barlar, sabaha kadar enerjisini akıtamayan gece hayatı. Işıl ışıl sokaklar. Durmaksızın ışıkları yanan, dünyanın heryerine hizmet veren ve dünyanın tüm saat farklarında eş zamanlı yaşayan çokuluslu ticari şirketlerin 24 saat çalışan insanları. Diğer taraftan parkların koşu alanlarında koşu yapan tapınak rahipleri, chi'si iyi olan alanlarda durmuş Tai-chi yapan insanlar...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7wddLbUNb2AlWFlcj-96UmWLo0BstG3Lk8-z26NMokfWKcs5_M9zA1xtayRUCO0YN-aG0WH3q-tejQUC-23g-73RVe7zi91PFI9si6nZ3gKImFNBe4di4H6EBiuJucy0-zJhZh1WSYEWm/s1600/IMG_1188.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7wddLbUNb2AlWFlcj-96UmWLo0BstG3Lk8-z26NMokfWKcs5_M9zA1xtayRUCO0YN-aG0WH3q-tejQUC-23g-73RVe7zi91PFI9si6nZ3gKImFNBe4di4H6EBiuJucy0-zJhZh1WSYEWm/s320/IMG_1188.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474209188753049970" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_ErLMhlgq_cVFmO7GmrsGCJCbyO7MBvQ8UrfKt7WD5_-zNz4-ym5c17WnoUqj4gPc2H7vUNajNlUCDOGVA-bQjnuWQfmFBVTInXIKtxWppclTma_XTlV7fH5O0ZH7wyElRmxeNiINDUBu/s1600/IMG_2055.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_ErLMhlgq_cVFmO7GmrsGCJCbyO7MBvQ8UrfKt7WD5_-zNz4-ym5c17WnoUqj4gPc2H7vUNajNlUCDOGVA-bQjnuWQfmFBVTInXIKtxWppclTma_XTlV7fH5O0ZH7wyElRmxeNiINDUBu/s320/IMG_2055.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474216482149987058" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmxmJSezxb7Cnfj2W5CTQtWn5XE_TZw15pwsj1GtGp69IFrwliE64WXl4fd4IdkT2STd8mOCJqzplR9heQ3XUWr6ZBNV2cJ0m73wDgw6htbsijjtKaIfHoWf6l0nfV3q8N83guAgULgzTE/s1600/IMG_3013.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmxmJSezxb7Cnfj2W5CTQtWn5XE_TZw15pwsj1GtGp69IFrwliE64WXl4fd4IdkT2STd8mOCJqzplR9heQ3XUWr6ZBNV2cJ0m73wDgw6htbsijjtKaIfHoWf6l0nfV3q8N83guAgULgzTE/s320/IMG_3013.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474217744253608418" border="0" /></a>Şehirden 10 dakika uzaklıkta doğal hayatı ve doğası bozulmamış hala eski kültürün yaşanmaya devam ettiği ufak adalar, adacıklar...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTDaJyX78WCLX4vLaplLVo-JCM9Iu-f83W3zUFiVVCLTDVM-KxcoA_z3K_-BfNz4ION0k10X1XYrCq_ynjgqgeiFLCnGqbqFR76PuX0Vlk8TRJYfrvOiYF4gEVlehBiGezt7U9LRWuXOUY/s1600/IMG_1928.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTDaJyX78WCLX4vLaplLVo-JCM9Iu-f83W3zUFiVVCLTDVM-KxcoA_z3K_-BfNz4ION0k10X1XYrCq_ynjgqgeiFLCnGqbqFR76PuX0Vlk8TRJYfrvOiYF4gEVlehBiGezt7U9LRWuXOUY/s320/IMG_1928.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474210765083833378" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOH_436cmDdSalaSFd80QYT3Yewk85BF05lrmeoQUHqkdxhSXKCDF-8C7qnSQfoRKlP_vfeZh5wxvhIcHZdUcbR9ykP8qNe8GjE-zJ0x37-bpyGCrIc6FUm1L9MGAwbN_Y2aRLgfRDIEja/s1600/IMG_1950.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiOH_436cmDdSalaSFd80QYT3Yewk85BF05lrmeoQUHqkdxhSXKCDF-8C7qnSQfoRKlP_vfeZh5wxvhIcHZdUcbR9ykP8qNe8GjE-zJ0x37-bpyGCrIc6FUm1L9MGAwbN_Y2aRLgfRDIEja/s320/IMG_1950.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474214266054918722" border="0" /></a><br />Sokak tezgahlarında kesilmiş, soyulmuş, kurutulmuş ve şekerlenmiş ördekler, tavuklar, pastırmalar. Arkasında dünyanın en yüksek binalarından birinin 118'inci katında ana yemeğin en az 300 Dolar olduğu şehrin "hafif" kalburüstü restorantlarından biri. Yanındaki parkta yemeğini almış, birasını almış arkadaşları ile keyifli bir sohbet eşliğinde güle oynaya yemeklerini yiyen insanlar. Sokak aralarında aileler tarafından işletilen ve muhtelemen kuşaklar boyudur işletilen çin büfeleri, önlerinde ufacık sandalyeleri ve masalarında onlarca çeşit deniz ürünü.<br /><br />Kimisi dağların üzerinde, kimisi şehrin arasında muhteşem tapınakları...<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA1wQ5oG8rARdfHwFjGbF4QmJ4HdoyNHR52CL6KICgvuk-5_uZeUOcmGueeIWuX-WDKTdtiBGAh5amFokpXVBjtDwXBNfpOfrACLR7mub8kR-s4Mo2N1QTyrsbdVwc6i8Y1ZBM95aFbX7a/s1600/IMG_1634.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 214px; height: 320px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjA1wQ5oG8rARdfHwFjGbF4QmJ4HdoyNHR52CL6KICgvuk-5_uZeUOcmGueeIWuX-WDKTdtiBGAh5amFokpXVBjtDwXBNfpOfrACLR7mub8kR-s4Mo2N1QTyrsbdVwc6i8Y1ZBM95aFbX7a/s320/IMG_1634.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474212830529059682" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEVN9n4SC4b4xu60ibFBLR8Obl25R5vbPDY7stifX9e4NWgqGa5t2G7lLqPz_XH1SyboZpRQBerdckoB8H-Te2xmRmpsJm2ZY-6YklYXWtlcFjbJ1g9EWZQyOUDPxcP0YYlw7l114FyFYr/s1600/IMG_1728.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhEVN9n4SC4b4xu60ibFBLR8Obl25R5vbPDY7stifX9e4NWgqGa5t2G7lLqPz_XH1SyboZpRQBerdckoB8H-Te2xmRmpsJm2ZY-6YklYXWtlcFjbJ1g9EWZQyOUDPxcP0YYlw7l114FyFYr/s320/IMG_1728.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474213604307567186" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOFS5V_QdvLuK7aHJQzgEu1JmxM1nQ7rjD1c56l6NE6jHYAY7KdOr5bG3UEtYf0Dpgch_0yo22Wv3cULmKA58OYwkCqo3vJjs_2G-yUjhQVEbWcV0HiFwkFl9hyphenhyphenDhM8No6py7746Nm1zCB/s1600/IMG_2468.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOFS5V_QdvLuK7aHJQzgEu1JmxM1nQ7rjD1c56l6NE6jHYAY7KdOr5bG3UEtYf0Dpgch_0yo22Wv3cULmKA58OYwkCqo3vJjs_2G-yUjhQVEbWcV0HiFwkFl9hyphenhyphenDhM8No6py7746Nm1zCB/s320/IMG_2468.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474215431728010962" border="0" /></a>Tüm bu şehir hayatına rağmen Budizm'in yaşam biçimine tüm koyuluğu ile yansıyabildiği, insanların "saygı" ile var olup yaşayabildiği ve batılıların da sanıyorum zorunluluk ile uyum sağladığı, tüm gürültüsünün arasında tuhaf bir biçimde huzurlu, tüm metropollüğünün yanında yine tuhaf bir biçimde güvenli bir şehir...<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZN80hG811Pm5HynxdVaWpZD0dSU7usAGhl7I1SfCbFHxIZMLPCXCAF1ydyV7sZZMyi76FPi4gm5z7YZW9pwyjKY20NGIrF4etLssnCZ3O1KmHV41KyYIDvmMRiMiTJCAPoC3fMHsSrZvw/s1600/IMG_2240.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZN80hG811Pm5HynxdVaWpZD0dSU7usAGhl7I1SfCbFHxIZMLPCXCAF1ydyV7sZZMyi76FPi4gm5z7YZW9pwyjKY20NGIrF4etLssnCZ3O1KmHV41KyYIDvmMRiMiTJCAPoC3fMHsSrZvw/s320/IMG_2240.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5474211853315062610" border="0" /></a><br />Çelişkileri, güzellikleri, sürprizleri, yoğunluğu, insanları, havası, doğası, yemekleri ve herşeyi ile Hong Kong bize çok iyi davrandı, çok nazik ve duyarlı bir evsahibiydi.<br /><br />Hong Kong yaşanılası ve hatta yaşarken gönül rahatlığı ile aşık olunası heyecanlı bir şehir.<br /><br />".....Ayaklarının nereye gittiğinden habersizdi, gözleri o anda görmesi için komutlanmış şeylerden çok uzak ayrıntıları, keyifli ışıkları yakalamak ile meşguldu. Bu meşguliyete engel olması gereken kafası ise ayaklarının gittiği yerden ziyade gökyüzüne çevrilmek istiyordu, güneşe doğru bakmak, sarı ışıkları derin bir nefesle içine çekmek istiyordu. Ayakları kum tanelerini arıyordu, bulsa parmaklarını kumların arasına gömecek ve denizin yumuşak dalgalarının gelmesini bekleyecekti. İçine çektiği nefeslerde binbir ayrı heyecanın kokusunu almayı ve kulaklarını en güzel ritimlerle ile doldurup tüm sesleri yok saymayı hayal ediyordu. Tüm bedeni ile 'gitmek' istiyordu. Gideceği kesindi, bedeni bu kadar isterken... Döneceği ile ilgili ise kısacık bir bilinmezlik vardı, kısacık, tatlı ve baştan çıkarıcı....."Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-450303996717842852010-05-16T14:41:00.001+03:002010-05-16T14:42:38.257+03:00Yasanilasi bir sehir daha...Hem yasanilasi hem de asik olunasi bir sehir...<br />Donemeyecegim buralardan, kimse kusura bakmasin!<br /><br />http://m.flickr.com/#/photos/49962286@N05/4610960563/sizes/o/Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-70837237736593680742010-05-11T13:56:00.000+03:002010-05-11T13:58:07.293+03:0014 saat ucustan sonra sefil ama mutlu hongkong'dayiz!Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-64473724940369092652010-05-08T21:10:00.004+03:002010-05-08T21:34:47.367+03:00Son hazırlıklar!Son hazırlık, muhtar kedi başımda, biliyor gideceğimizi, ne zaman çantalar ortaya çıksa bizim zilli huysuzlanmaya başlıyor.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqqVvKlYkv6fuDTf0lYbMQcsIiFSdtAWB1AxoTI4iZ0jkt95tP5JxSDelvoibgDw99PJUwCINQslOwhivGa55dWIZHc9ni8tK3UevHcZmKoeC3GPDJiDintQlANTyRn29Qovh9QlfwQELz/s1600/IMG_0521.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqqVvKlYkv6fuDTf0lYbMQcsIiFSdtAWB1AxoTI4iZ0jkt95tP5JxSDelvoibgDw99PJUwCINQslOwhivGa55dWIZHc9ni8tK3UevHcZmKoeC3GPDJiDintQlANTyRn29Qovh9QlfwQELz/s320/IMG_0521.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5468964990102206226" /></a><br /><br />Evet hazırlıklar bitemiyor, çünkü kedi canavarı ellerimi yiyor !<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEEXJg1F0bozwY_pT1lze9nTOyuxLVwNwqDIUw_5MxWcK0Sg7vWAp29STBjJLb9NYMasdy4tB0Wy5OsnufaHMS48UyA8sbaBtMXjfhKq-eq_xil6cTuKmgfhwos2PfC-DpJqvzXpNbGmAx/s1600/IMG_0506.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEEXJg1F0bozwY_pT1lze9nTOyuxLVwNwqDIUw_5MxWcK0Sg7vWAp29STBjJLb9NYMasdy4tB0Wy5OsnufaHMS48UyA8sbaBtMXjfhKq-eq_xil6cTuKmgfhwos2PfC-DpJqvzXpNbGmAx/s320/IMG_0506.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5468966041892682706" /></a><br /><br />En iyisi mi, ben şunun üzerine yatayım....<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiOoZkWjmjvKmxk-Cs0loOgZNBoxh3JYNYk5NkwKRs-cfADVdeyyP9nUTqzFDU8RO6RCOUUIVAoNhTekCUH8BZR48Nrb35xB12keSPR4R7SQCwAcCy78yQErdiNdy0rYcngDTog1wZ7kxl/s1600/IMG_0527.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 214px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiOoZkWjmjvKmxk-Cs0loOgZNBoxh3JYNYk5NkwKRs-cfADVdeyyP9nUTqzFDU8RO6RCOUUIVAoNhTekCUH8BZR48Nrb35xB12keSPR4R7SQCwAcCy78yQErdiNdy0rYcngDTog1wZ7kxl/s320/IMG_0527.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5468969273245225090" /></a>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-83400716472408775382010-05-04T23:56:00.002+03:002010-05-05T00:01:01.619+03:00Tatil'e 5 kala...Tatile 5 kala aklım önden gidiyor, zıplaya zıplaya, hatta çoktan kaçmış olabilir!<br />Tatil şarkımı buldum.<br />Cuma akşamı işyerinin kapısından çıktığımda bunu mümkün olan en yüksek seste dinleyerek koşacağım, koşarak uzaklaşacağım!<br /><br />A wonderworld so far away<br />A land of dreams - how could we find the way<br />Oh, just this hope let us survive<br />To bide the days - to get through this live<br /><br />Come and take my hand<br />And You will understand<br />That I promise you the never-never land<br /><br />Get out, get out... get over to the wonderworld<br />Get out, get out and take my invitation<br />I don't belive you will find a better world<br />I wanna be the one who takes you to the sun<br /><br />To feel the happiness - we need to be sad<br />To know whats good - we have to feel bad<br />The balance of our life is strong<br />We're living in between what's right and wrong<br /><br />Come and take my hand<br />Searching till the end<br />And I'll promise you the never-never land<br /><br />Get out, get out... get over to the wonderworld<br />Get out, get out and take my invitation<br />I don't belive you will find a better world<br />I wanna be the one who takes you to the sun<br /><br />Why don't you take my - my invitation?<br />Why don't you want to get out, get out...?<br /><br />Get out, get out... get over to the wonderworld<br />Get out, get out and take my invitation<br />I don't belive you will find a better world<br />I wanna be the one who takes you to the sunSindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-84563082099621681172010-05-04T23:48:00.002+03:002010-05-04T23:55:43.490+03:00FOTO!<p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Beyoğlu’nun, üst üste yığılmış arka sokaklarından birindeki Sait Efendi Apartmanı sakinlerinin en heyecan verici konuşmalarında hep o adam geçiyordu. Hayalgücü eksikliğinden yoksun apartman sakinlerini bile çılgın senoryolara götürüyordu onun varlığı. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">“Bu adam kesin büyücü, ismi de bir garip zaten!”, <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">“Biliyor musunuz hiç ekmekten başka bir şey alırken görmedim ben onu”, <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">“Evet evet!<span style=""> </span>Ben de görmedim, bazen de su alır. O eski, kırık dökük fotoğraf makinesini de hiç çıkarmıyor boynundan”, <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">“Kim bilir ne kadar pistir evi, hem kaç yaşında kuzum bu adam? ” ,<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">“Susun, susun geliyor işte! Büyü falan yapar şimdi bize de”<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>______<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Adam, apartmana doğru kafasını kaldırır ve kendisi hakkında konuştuklarına emin olduğu kadınları görür. Gülümsemeden yoksun binbir kırışıklıkla dolu yüzünü tekrar mermer merdivenlere indirir ve kendi katına doğru tırmanmaya başlar merdivenleri. 1,2,3... 48....61.. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>Dairesine girer, her şeyin üzerine kapısını kapar. Tek oda ve tuvaletten oluşan dairesine şöyle bir göz gezdirir. Camın sağ yanında, odanın köşesine yaslanmış, demirlerinden pas dökülen, beyaz çarşafları griye dönmüş bir yatak, camın sol yanında, yatağın karşısında, bir ayağı diğerlerinden kısa, üstü muşamba ile örtülü tahta bir masa, masanın üzerinde ekmek kırıntıları. Kapının hemen yanında, esneye esneye kimliğini kaybetmiş bir dolap ve odanın tek boş duvarında, duvarın yarısını kaplayan, pirinç çerçeveli, pırıl pırıl sırlanmış, üzerinde tek bir leke olmayan ayna.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>Boynundaki fotoğraf makinasını çıkarıp masaya koyar adam, ekmek kırıklarının üzerine. Sonra hem giyecekleri, hem filmleri, hem resimleri, hem de ekmek ve suyu için kullandığı dolaba gider ve bir parça ekmek ile bir tas su çıkarır. Masasında, fotoğraf makinasının hemen yanında, tastaki suda ekmekleri ıslayarak akşam yemeğini yer. Ekmek ve sudan başka hiçbir şey yemez... Eksik beslenmeden oluşan ayaklarındaki ve karnındaki kocaman şişlikleri, bol bir pantolon ve dizlerine dek uzanan bir tunik giyerek kapar adam. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>Yemeğini de yedikten sonra, bir ayine gider gibi sırlı aynanın karşısına geçer.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><span style=""></span>“ Ben Bhaal, yaratılışın fotoğrafçısı. Bugün de senin için çalıştım. Bugün de ekmek ve su yedim! ” Aynada yansıyan yüzüne bakar, yüzündeki binbir kırışıklığa ve aşağı sarkmış dudaklarına, tilkininki gibi küçük, keskin ve sinsi gözlerine bakar ve tekrarlar “Bugün de senin için çalıştı yaratılışın fotoğrafçısı. “<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>“İşte her şey bu çantanın içinde...” Boynundan uyurken bile çıkarmadığı çantasını okşar bin yıllık elleriyle. “Biliyorum, aynı şeyi her gün hatırlatmana gerek yok! Unutma, fotoğrafları ben çekerim, benim fotoğrafım çekilemez!”<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kaşlarını çatar Bhaal! Onlarca daha kırışık eklenir yüzüne, gözleri daha da bir küçülür. Boynunu ileri doğru uzatarak aynayı bakışlarıyla kırmak istermişçesine, burnu değene dek yaklaşır ve tekrarlar “Ben Bhaal’ım dedim sana!”<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>Ayin sarhoşluğunu üzerinden atamadan yatağına doğru gider, onu büyücü sandıkları için çocukların taşladıklar cama bakar. Kılıç gibi sivrilmiş cam kalıntılarının üzerine yapıştırdığı naylonu biraz daha sıkılaştırır. Yeni iş gününe hazır olabilmek için uykuya dalar Bhaal. Ne giyeceklerini çıkarır, ne boynundaki çantasını.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR"><o:p></o:p>___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Sabah ezanının bitiminde hemen uyanır adam. Milyonlarca yıl önce yaratılışın gerçekleştiği bu kutsal zamanın bir ezan sesi ile bozulmasına tahammül edemez çünkü. Uykusunu ona göre ayarlar ve ezan bittiği anda uyanır. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Adam yine dolabına gider, bir parça ekmek ile bir tas su çıkararak kahvaltısını eder.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Akşamdan masanın üzerinde kalan fotoğraf makinasına yeni filmler takarak boynuna geçirir, çantasının hemen üzerine yaslar. Ayin saygınlığına bürünerek aynanın karşısına geçer, bir süre yüzünü inceledikten sonra “Yaratılışın fotoğraflarını çekmeye gidiyorum senin için...” der sakince.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Beyoğlu sokaklarında dolaşmaya başlar, ufacık tilki gözleri delercesine her hareketin üzerinden geçer, her devinimi yakalamaya çalışır. Yürüyen, kımıl kımıl, solucanlara benzeyen kalabalık omuzlarına çarpar ama hissetmez adam. Devamlı arar, devamlı sorgular, devamlı inceler. Uygun anın gelmesini, uygun resmin önünde durmasını bekler. Uygunluk ölçüsünün ne olduğunu bilmeksizin, hissedebilmeyi umar. Doğru hissettiğini sanıp, hata yaptığı da olmuştu ama aramaya devam eder. Usanmaz…<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ansızın Taksim Parkı’na kadar yürümüş olduğunu fark eder, kaderciliğe özgü bir kaş hareketiyle parka doğru ilerler. Az ileride, bir ağacın altındaki gölgeliğe oturmuş esmer güzeli genç kızı görür. Adama göre çok kalın bir kitabı okumaktadır kız. Kitabın sonlarına yaklaştığını fark eder Bhaal. Okumayı hiç öğrenmedi, zaman kaybı olarak bakıyordu okumak eylemine, çünkü o Bhaal’dı istediğindi alabilirdi.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kıza doğru biraz yaklaşınca, fotoğraf makinasını kaldırıp kızı merceğin ortasına kadar getirir ve küçük bir deklanşör sesi. klik!<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ağacın yanında oturup, kitap okumakta olan kızın yanına bir arkadaşı gelir; <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Biraz geciktim galiba özür dilerim Sinem.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Önemli değil...<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ne okuyorsun ?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoBodyTextIndent"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Esmer kız boş gözlerini arkadaşının yüzüne diker bir müddet, ardından elindeki kitaba bakar yeni fark etmişçesine, sonra yine arkadaşına döner, ve tekrar kitaba... Kitabın kapağını çevirir, Karamazov Kardeşler / Dostoyevski.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bilmem benim değil. Sanırım burada buldum, oyalanmak için şöyle bir göz attım.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ama sonuna gelmişsin neredeyse, hem ben bu kitabı iki haftadır görüyorum elinde!<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Neyse canım, ben hatırlamıyorum öyle bir şey. Hadi sinemaya gidelim.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="text-indent: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kitabı ağacın gölgeliğine bırakarak yollarına devam ederler....<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bhaal yürümektedir, arayan, doymaz bakışlarını etrafa başıboş salarak. Bir yandan da söylenir kendi kendine “ Dostoyevski güzel yazmış ama bu din konusuna çok takılmış kanımca, bu çocuklarda zaman harcayıp bunu okuyorlar işte! Dostoyevski’yle tanışma fırsatını kaçırmasaymışım keşke ama o zaman sıradan, sefil bir üniversite öğrencisiydi. Bense Bhaal’ım.“<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Yürüme yönünü geriye doğru çevirerek devam eder aramaya. Bugün iyi iş çıkarması gerektiği inancındadır. Aynanın karşısında utanmak istemez.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">İstiklal Caddesi’nin girişinde bir araya toplanmış üç beş insan dikkatini çeker. Kalabalığın yarattığı “Ne oldu acaba” merakına yenilerek, üç beş kişinin yanında altıncı olur. Kalabalığın nedeninin bir sokak ressamı olduğunu görür. Ressamın yanında, duvara dayanmış, yeteneğini ispat etmek için sergilenen resimleri seyreder. Resimlerin sağ alt köşesindeki imzaya takılır; “Sermet Kırım”. Ressamın karşısında, alçacık bir tabureye tünemiş genç bir adam portresini çizdirmektedir. Bir Kont’muşçasına, çenesi havada kıpırtısız durmaktadır.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ve Bhaal’ın objektifine ressam yerleşir bu kez, yine aynı deklanşör sesi. Klik! Resim çekilmiştir.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">__<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">İşte resminizde bitti delikanlı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Delikanlı resme sanat eleştirmeni gözleriyle keskin bir bakış atar, -hiç anlamadığı her halinden belli- benzeme ölçütüne göre bir değerlendirme yaparak; <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Çok güzel olmuş teşekkür ederim. Borcum ne kadar?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Elli lira<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">İşte, teşekkürler<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Delikanlı gitmek üzereyken geri döner;<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Pardon resme niye kendi imzanızı atmadınız ? Burada “Bhaal” diye bir şey yazıyor... Takma adınız mı ?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ben öyle bir şey hatırlamıyorum. İyi günler.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Delikanlı anlamaz bakışlarla yoluna devam eder.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">__<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bhaal avına, arayışına, uzun tuniği arkasından uçuşarak devam eder. İki başarılı işinden sonra kendini biraz daha iyi hissetmeye başlar. Çünkü akşama aynanın karşısında utanmayacaktır. Bir On yedinci yüzyıl marşının melodisini ıslıkla çalmaya başlar. Rehavetin kıyısında olduğunun farkına varmaksızın.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Aynı zamanlarda Tünel’den Taksim’e doğru yürümekte olan ondört-onbeş yaşlarında bir kız çocuğu, boynunda babasının fotoğraf makinası, fotoğrafını çekmeye değer bir şeyler arar. Eğer güzel bir fotoğraf, babasının deyimiyle “sanatsal içerikli” bir şey yakalayabilirse, kendisine de bir makina alacakları umudundadır. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Taksime doğru yaklaşırken, karşıdan, sallanarak yürüyen, yüzü bin bir kırışıklıkla dolu, tilki gözlü, elbise gibi bir tunik giyen adam dikkatini çeker ve fotoğraf konusunu bulduğuna inanır. Sevinç hızla yayılır her yerine. Karşıdan yürüyen adamı objektifinin ortasında tuttuğu an deklanşöre basar. Klik!<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bhaal bir anda fotoğrafının çekilmiş olduğunu fark eder ve düştüğü rehavetin boyutlarını kavramakta zorlanır ve sonuçlarını.<o:p></o:p></span></p><p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Çılgın bir koşu tutturur evine doğru. Mermer merdivenleri, bu sefer hiç saymadan ikişer, üçer çıkar ve odasının kapısını kırarcasına açar. Hemen aynasının başına koşar ama ayna simsiyahtır.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Ve Bhaal öldüğüne inanır...<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">___<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Onüç - ondört yaşlarındaki kız çocuğu tunikli adamın kaçışına anlam veremez. Beyoğlu’nda biraz daha dolaştıktan sonra evine döner.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Akşam yemeğine yetişmiştir;<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kızım yemeğini yesene!<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Hayır anne, ben ekmek yiyeceğim sadece.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Hanım üzerine gitme çocuğun. Neler yaptın bugün anlat bakalım babana.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kız babasının gülümseyen yüzüne sevecenlikle bakar ve babasının fotoğraf makinasını kullandığını söylemenin tam zamanı olduğuna karar verir.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Senin fotoğraf makinanla, fotoğraf çektim bir tane babacığım, çok garip bir adamın fotoğrafı.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bir bakarız nasıl bir şeymiş, başka ne yaptın ?<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler adlı kitabını okudum ve bir delikanlının karakalem ile portresini yaptım. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Bak şimdi! Yalan söylemek yasaktı, bu konuda anlaşmıştık, bunları sen yapmış olamazsın.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.5in;"><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Kız elindeki ekmek parçasını su bardağındaki suya batırıp yemesinin ardından buz gibi bir ifade ile babasıba döner;<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="margin-left: 0.75in; text-indent: -0.25in;"><!--[if !supportLists]--><span style="font-size: 10pt;" lang="TR"><span style="">-<span style="font-family: "Times New Roman"; font-style: normal; font-variant: normal; font-weight: normal; font-size: 7pt; line-height: normal; font-size-adjust: none; font-stretch: normal;"> </span></span></span><!--[endif]--><span style="font-size: 10pt; font-family: "Century Gothic";" lang="TR">Yapabilirim tabii ki! İstediğim her şeyi yapabilirim babacığım. Ben Bhaal’ım çünkü!</span></p>"<span style="font-family: georgia;font-size:100%;" >2008</span>"Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-1879442172774456112010-04-18T21:25:00.007+03:002010-04-18T21:35:05.386+03:003 Hafta Sonra Şurada Olacağım:Tatile 3 kala... 20 gün kendimi kaybetmeye gidiyorum... 3 hafta sonra yollardayız yine... (Şükürler olsun!) Şurada olacağım:<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvfYW4IsCnb96d_Xt7mAGNTId77sNUs-xVVyvqU7jMu9j7B4dhEMiEjs02_4SoQxojQJvgKleeKy7YPW08ixoHXkQD7nlz7PwcrMnDnNlN8jJACDiONH6-gmpayApPhhIpFoHLFPCxK2me/s1600/china-hong-kong.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 256px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvfYW4IsCnb96d_Xt7mAGNTId77sNUs-xVVyvqU7jMu9j7B4dhEMiEjs02_4SoQxojQJvgKleeKy7YPW08ixoHXkQD7nlz7PwcrMnDnNlN8jJACDiONH6-gmpayApPhhIpFoHLFPCxK2me/s320/china-hong-kong.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5461545983866237810" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG1pcDpojo6IdY53_gHvB73PdA1WOGmaU5yzMfgr8AYQQ_UCTSxBaXNi8PJ5f1NQf0RSKbqgN2q12tGFJnsPkOa8DyhDB-_SqZbc5NSgMiNfmCpuBgpJv38PQe3W3KN6KPoZ3PK4V-Ytv/s1600/100_0316.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPG1pcDpojo6IdY53_gHvB73PdA1WOGmaU5yzMfgr8AYQQ_UCTSxBaXNi8PJ5f1NQf0RSKbqgN2q12tGFJnsPkOa8DyhDB-_SqZbc5NSgMiNfmCpuBgpJv38PQe3W3KN6KPoZ3PK4V-Ytv/s320/100_0316.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5461546201727683666" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNx_AOfA3pjMRmWZ8-hY1zmCnQAP1w2UmfJK98ahv1CRmHM1QvvknEYRuysijIiGK9mh3QVqu0UvNMt5AxtX5bm9wHe1aseDGVDCC55HrWmbV1Y4l5uTgCJFGTSnL-eZe5V1IWgR3FZEzZ/s1600/giant-buddha.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNx_AOfA3pjMRmWZ8-hY1zmCnQAP1w2UmfJK98ahv1CRmHM1QvvknEYRuysijIiGK9mh3QVqu0UvNMt5AxtX5bm9wHe1aseDGVDCC55HrWmbV1Y4l5uTgCJFGTSnL-eZe5V1IWgR3FZEzZ/s320/giant-buddha.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5461547565103652882" border="0" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Jiuqf6mwJhlQSwsz0ssA4AYW08mZamMwlybK2vXnSonjygEOsmULXRkciQKFh8FNo3MyQesyeqQsSV90N0jm8s0LqqP9T79E314RxmNboDQEENf-5lmDgoZJ7GDcNaGbnAFtVTn09uW5/s1600/53.jpg"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 210px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9Jiuqf6mwJhlQSwsz0ssA4AYW08mZamMwlybK2vXnSonjygEOsmULXRkciQKFh8FNo3MyQesyeqQsSV90N0jm8s0LqqP9T79E314RxmNboDQEENf-5lmDgoZJ7GDcNaGbnAFtVTn09uW5/s320/53.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5461546313276516402" border="0" /></a>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-10669971554742819702010-02-28T20:28:00.002+02:002010-02-28T20:52:05.003+02:00Mobbing ?Mobbing pek moda bir terim oldu. İş hayatında iki fırça yiyen kendini bir mobbing mağduru olarak herkese anlatma çabasında. İlkokulda yeni öğrenilen kelimenin cümle içinde kullanılmasına benziyor bu durum. İş hayatımın pek bilmiş burnu havada insanları yeni bir kelime öğrendi, sürekli cümle içinde kullanmaya çalışıyor. Pek harikulade, devam edin güzelim.<br /><br />"İş hayatı" zaten bir savaş alanı, savaş alanındaki kurallar da öyle pek sarılalım huzur bulalım, birbirimizi sevelim, sevişelim kıvamında olmamıştır ki hiçbir zaman. Neyse sivilleşmiş gibi davranan bir insan olarak doğru modu kaçırmamak lazım. Evet evet Allah muhafaza ne mobbing'i dağlara taşlara, şeytan kulağına... Kimse sıkıntı çekmesin böyle bir şeyden. Böyle yeni bir dert, dermanı da yok üstelik.<br /><br />Ama şunu düşünelim mesela, iş hayatında bir insan ne kadar zamanda salak yapılır ? Gördüm örneklerini, kişisine bağlı olarak pek kısa zamanda da olabiliyor, birazcık zaman da alabiliyor ama nihayetinde bir insanı salak olduğuna inandırmak aslında o kadar da zor değildir iş hayatında.<br /><br />Veya bir insanı korkulara boğmak, gecesini gündüzüne korku bulaştımak ne kadar zordur? Bu hiç de zor değildir, hatta ve hatta en kolayıdır. İş hayatında güç dengeleri böyle korunur zaten yüzyıllardır. Kapitalizmin yükselişini de unutmamak lazım. Mobbing öyle trend bir kelimedir ki, benim havalı penguenlerim cümle içinde kullanırken başları döner ama zaten mobbing içindeki rollerini sözleşmeleri ile çoktan imzalamışlardır.<br /><br />Mesela bir insana, aslında ellerinin olmadığı ve elleri yerinde gördüğü o uzantıların aslında malesef işlevsiz olduğuna inandırılabilir mi?Ve inanan insanın beyni o ellere emir sinyali gönderemez olur mu? Evet, bu beynin formatlanabildiğinin belki de en çarpıcı ispatını getiren deneylerden biridir. İş hayatında da insancıklar denklemin değişkenlerinin alması gerektiği değerlere göre formatlanırlar. Biz buna yine de Mobbing diyelim. Havalı olsun...<br /><br />Asıl daha havalı bir şey söyleyeyim ben şimdi:"mors certa, vita incerta" (*)... Bugün akıllı olan yarın salak olur, bugün pek korkusuz olan yarın köşelere sığınacak yer arar, bugün dağlara çıkan biraz sonra ana karnına dönmek ister, zaten hayat da böyle pek eğlencelidir. Velhasıl, benim pek akıllı plaza penguenlerim, "vita incerta"...<br /><br /><br /><br /><br /><br /><span style="font-size:78%;">* ölümde kesinlik vardır ama hayatta yoktur olarak tercüme edilebilir.</span>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-27931825668505073402010-02-28T20:08:00.002+02:002010-02-28T20:14:42.165+02:00Tatil'e Az Kala...Tatil zamanına az kaldı. Tatile gitmek kadar öncesi de keyifli. Gidecek yere karar vermek, aramak araştırmak, çalışmak hazırlanmak... Başlamak lazım. "Tatil" niyeti ile evden çıktığımızda nereye gidiyor olacağımızı çok merak ediyorum. O günü ihtimallerle kafamda canlandırmaya çalışıyorum. Az kaldı.<br /><br />Bu sıralar işten kurtaramadığım bu akılsız kafamı, asıl önemli olan tatil hazırlık işlerine veremiyorum.<br /><br />Japonya olabilir...<br />Kenya olabilir...<br />Hırvatistan olabilir...<br />Kuzey denizleri ve çevresi olabilir...<br />Orta Avrupa olabilir...<br />Brezilya olabilir...<br />....<br /><br />Çalışmak lazım...Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-22859678052910842112009-11-29T16:23:00.002+02:002009-11-29T17:09:46.509+02:00Nerede o eski bayramlar azizim!Hı? Nerede ? Var mı ki öyle bir şey? Yani eskiden bayramlar muhteşemdi, nitelikliydi, geleneklere adetlere gark olunuyordu ve yaşanan o huşu bir sonraki bayrama kadar pek özleniyordu, öyle mi? Hiç sanmıyorum. Bayramlar kadar mutluluk ve manevi birikim yönünden şişirilmiş sahte bir "özel" gün daha var mı bilemiyorum... (Belki evlilik yıldönümleri buna bir örnek daha olabilir)... Artık "O eski bayramlar... " ile başlayacak cümleleri kurabilecek yaşa geldiğime göre başlayayım bari değil mi? Yeni nesillere birilerinin de doğruyu söylemesi lazım;<br /><br />Evladım, eski ile bugün arasında hiç bir fark yok, eskiden de ellerini yıkayıp yıkamadığına emin olamadığın bir sürü insanın elini öpüyordun, bugün de. O zamanlar da birileri yanaklarını sıkmaya çalışırdı. Eskiden de her çaldığın kapıdan para çıkmazdı. Hatta kapıya gelen çocuk ile misafirliğe gelenlere verilecek şekerin bile kalitesi farklı olurdu bazen. Yine bayramlıklarını akşama kadar maymuna çevirdiğin için fırça yerdin. Yine bir sürü büyük insan hiç hoşlanmadığın halde saçlarını karıştırırdı. Yine bir odada oturan kişi sayısı kadar "sen nasılsın evladım?" sorusu sorulurdu ve hepsine de aynı cevabı verirdin. "İyiyim teyze saolun", "iyiyim bilmem kim, teşekkür ederim". Veya o anlık "salak" olmayı seçer ayaklarına bakan mal bir çocuk olurdun ki en akıllıca hareketti bu aslında. Bayram gezmelerinden yaşanan baygınlıklar ve anne-baba kavgaları o zaman da vardı. Bayramdan önceki günün sabahında da banyo yapmış olsan, arife gününün akşamı bayram banyosu yapılmak zorundaydı.<br /><br />Bayramlar çocukların salak neşesinden başka birşey olmazdı aslında, o neşe de çocukların salıverilmelerinden sonra sokakta başlardı. Zaten iki şeker, iki kuruş ile kandırılmış çocuk bayram olmasa da o günü bayram gibi yaşar. Aman çocuklarımız pek bir şendi, masalının maliyeti de 2 şeker 2 kuruştur bu durumda.<br /><br />Şimdi "nerede o eski bayramlar" diyen büyüklerimiz de aslında bu ilüzyonu yaşatmakla mükellef atalar oldukları için bu cümleyi kurarlar. Orta halli her aile için bayramın gelmesi bir stres ortamı mutlaka yaratmıştır, yaratır. Çünkü elalem lafın suyunu çıkarmasın diye en azından çocuklara ayakkabı almak gerekir, giyecekler belki dikilebilir ama dikilemezse de alınması gerekir. Evde bir şekerdi, çikolataydı olması mutlaka gereklidir gelenler için. Gelen akraba çocukları için de ufak tefek hediyeler veya para ayarlanması lazımdır. Neresinden baksan ev ekonomisini sarsan birşeydir bayram. Ve bugün "ahh ahh nerede o eski bayramlar" diyenler o günleri hatırlamazlar, bugün bunları yaşayan aileleri umursamazlar, o bayramın köpürtülmüş sahteliğinin sönmemesine uğraşırlar.<br /><br />Velhasıl o eski bayramlar, tam da buradadır bir yere gitmiş değildir.<br /><br />Kurban Bayramları ise tamamen ayrı bir soğukkanlılıkla yazılması gereken, insanın içindeki "kafa atma" duygusunu sürekli açığa çıkaran olaylara konukluk eden "özel" günlerdendir. Ayrıca "kurban" etmek olayında bayram edecek bir durum da yoktur. Dini görevini yapan da ağırbaşlılıkla adam gibi yapsın, dininin istediği sosyal adalete hizmet etmeyi becerebilsin bari de onca katledilen hayvan boşuna ziyan olmasınlar!<br /><br />Diğer taraftan bayramların tatil olması iyi bir şeydir.Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-42797744423798733392009-10-29T21:31:00.003+02:002009-10-29T21:55:42.058+02:00Kafes!"...Sırtını sıkı sıkı dayadığı yerden yüzüne yapış yapış düşmüş yağlı, pislik içindeki saçlarının arasından simsiyah gözleri ile etrafını izliyordu. Sakindi. Sakin gözüküyordu. İnce ince ama sık soluk alması aslında gözüktüğü kadar sakin olmayabileceğinin işaretiydi ama kimsenin işaretlerle ilgilenelecek isteği, isteği olsa da kapasitesi yoktu zaten. Herkes parmaklıklara belli mesafede durmuş, yaklaşmaya çekinerek saçlar arasından gözüken simsiyah gözlere bakıyorlardı. Yere yapışmış tırnaklara, yay gibi gerilmiş kaslara... Sırtını dayadığı parmaklıların ardında kimse olmadığını biliyordu, olanların hepsi karşısındaydı. Ateş gibi büyüyordu, saldırmak için yavaş yavaş büyüyordu... Ama saldıramazdı. Ne kadar da çok, ne kadar da ölesiye istese saldıramazdı. Parmaklıklar keserdi. Ulaşamazdı. Isıramazdı. Tırmalayamazdı. Parçalayamazdı....."<br /><br />Çözüm olmadığını bilerek çözüm olur umuduyla konuşmak, çabalamak, dinletmeye çalışmak, tekrar denemek, tekrar tekrar denemek, saldırmak. Öfke. Isıramamak. Tırmalayamamak.. Etrafımızda demir parmaklıklardan çok daha güçlü bir şey var. Çarptığımız zaman çok daha fazla hasara sebep olan. Kıramadıkça daha saldırganlaştıran.<br /><br />Sakin olmak lazım. Doğru anı beklemek lazım. Yüzbinlerce derin nefes almak lazım... 10'a kadar değil sonsuza kadar saymak lazım.<br /><br />Aklıma filler geldi. Ne güzel hayvanlar. Ne kadar cömert, bağlı, prensipli, kindar, sevecen, akıllı ve güçlü. Ama ne yazık ki alışkanlıklarına ve öğretilere en bağlı varlık.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihE3AV76KxVsiw9mZts1E84kT_TGkKMmE-miL9lsh9hBwcjWJsb8zAv1H8phkZ2U-mx8WCfrFwKhWiD-9B4v8YHoc0EE3O6qNQgS4AvNJK681ScsSZHvR8YMhd1bzQmS2zGNuflC8ylaIh/s1600-h/106_0669.JPG"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer; width: 320px; height: 240px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihE3AV76KxVsiw9mZts1E84kT_TGkKMmE-miL9lsh9hBwcjWJsb8zAv1H8phkZ2U-mx8WCfrFwKhWiD-9B4v8YHoc0EE3O6qNQgS4AvNJK681ScsSZHvR8YMhd1bzQmS2zGNuflC8ylaIh/s320/106_0669.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5398111003128052930" border="0" /></a>Bu güzel dev Malezyadaki kampımızdaki genç fillerden biriydi. Ayaklarına bağlı olan zincirler cüsselerine göre çok ince, onları tutacak kadar kalın değiller aslında. Ama öyle eğitilmişler. Daha bebekken çok çok kalın zincirlerle bağlanıyorlarmış. Her koparmaya çalıştıklarında kopramadıklarını görüyorlar ve ayaklarına bağlı olan o şeylerin "koparılamaz" olduğuna ikna oluyorlar. Büyüdüklerinde ise tonlarca olduklarında bile ayaklarında ip kalınlığında bir zincir olsa bile koparmaya çalışmıyorlar...<br /><br />Sakin olmak lazım. Doğru anı beklemek lazım. Yüzbinlerce derin nefes almak lazım... 10'a kadar değil sonsuza kadar saymak lazım. Ve güçlü olmak lazım. Sabırlı sabırlı çalışmak lazım... Ayağımızdan bağlı olduğumuz şeylerin "koparılabilir" olduğunu bildiğimizi tam da tüm şartların kusursuz bir araya gelmesi noktasına kadar saklamak lazım...Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-5777287904521674252009-10-03T14:10:00.002+03:002009-10-03T14:24:28.226+03:00Sigara İçmemek...7 ayda sigara içerek sigarayı bıraktım sonunda!<br /><br />Mart ayında falan kesinlikle sigara içmeyi çok çok seviyordum hala.<br /><br />Nisan veya Mayıs ayları içindeydi sanırım, önümüzdeki yıllarda sigarayı bırakmaya karar vermeye karar verdim.<br /><br />Haziran ayı içinde tatile giderken belirsiz bir zaman sonra sigarayı bırakmaya karar verdim.<br /><br />Temmuz, Ağustos aylarında kararlarımdan vazgeçtim zaten karar bile sayılmazlardı, sigara içmeyi keyifli bulmaya devam ettim. Hatta çok sevdiğim arkadaşımla biralarımızı içerken, arkadaşım sigarayı bırakmak için aksiyon planlarını anlatırken, ben hiç de öyle sigarayı bırakmak gibi aşırı düşüncelerim olmadığını söylemiştim...<br /><br />Eylül ayında spor antrenmanlarımı düzensiz olmaktan kurtarıp, düzenli hale getirdim. Çünkü hem kondisyon hem teknik kaybediyordum. İkinci veya üçüncü antrenmanımın sonunda nefesim kesilip yerde yüzükoyun yatarken ve nefessizlikten rezil bir şekilde ağzımın suyu akarken, tekrar düşündüm ve sigarayı bırakmaya karar vermeye değil, sigarayı hemen o anda pat diye bırakmaya karar verdim.<br /><br />Ertesi gün pat diye sigara içmemeye başladım. Evet ben artık sigara içmiyorum. 15 gün oldu neredeyse, 1 kere bile yokluğunu hissetmedim. Kilo da almıyorum, deli gibi spor yapıyorum. Ve sigara içmeden yaşamayı pek sevdim. Bir hayli iş yükü yaratıyormuş meğerse sigara içmek. Her sigara içmek için 5 dk zaman ayırsam, günde 15 sigara içsem 1 saatten fazla zaman ayırmak lazım, düzenli olarak sigara satın almak lazım, gidecein, yemek yiyeceğin yerleri ona göre düşünmen lazım vs vs. Bir de tonlarca para harcaman lazım.<br /><br />Sigara içmeyerek mesela, seneye 1 büyük tatil yerine 2 büyük tatil yapabileceğim. Dünyanın 2 ayrı ucuna gitmek için param olabilecek. Bonus bonus bonus!Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-4785110399538912302009-07-13T22:44:00.002+03:002009-07-13T23:36:26.034+03:00Dere otu, maydanoz, nane ve hayatın anlamı üzerine...Başlık kısmına "Maydanoz" yazarken daha önce ne kadar az "Maydanoz" yazmış olduğumu farkettim. En çok yazılı iletişimi iş yerinde gerçekleştirdiğime göre ve işim otla b.kla olmadığına göre bu gayet de normalmiş aslında. Ayrıca doğru yazıp yazmadığımdan emin olamadım ve TDK'ya gittim baktım, doğru yazmışım. Aynı yerde bu otun Umbelliferae familyasından olduğu yazıyordu, merak ettim bir de bu neymiş diye baktım. Maydanoz nevi otların aile adıymış, ilgimi çekmedi bıraktım. Sonra bu kelimenin aslı pek çok kelimenin atası olan Rumcadan geliyormuş, yani biraz daha geriye doğru gidince latince işte. "Mayntanos"... Bir de kamfor diye bir doğal kimyasal içeriyormuş ki bu da cilde feci bir tazelik getirirmiş. Off kendimden sıkıldım valla. Bana ne ki, ne merak ediyorsun!<br /><br />Akşam dokuz sıralarında işten geldikten sonra bir demet maydanoz, bir demet dere otu, bir demet taze soğan, bir demet nane, bir kilo bezelye ve bir kilo taze fasülye ayıklarken hayatın anlamı üzerine düşündüm, genişçe, yavaş yavaş, enine boyuna, sanki o dere otlarına bakarken, bezelyeler kabuklarından zıplayıp yerde bir şeylerin altına yok olmaya doğru giderlerken ilk defa düşünüyormuşum gibi...<br /><br />Ve evet hayatın bir anlamı yok. Biyolojik bir beden, bedeni çalıştıran bir mekanizma, beyin denen bu mekanizmanın iç tarafını kaplayan sinir lifleri, sinir liflerinin ucundaki sinir iletkenleri ve aslında emir taşıyıcılar tam da bunlar, kimbilir belki de ruh diye birşey de vardır bir yerlerden bağlı. İşte o kadar. Bu sistem acıkma emrini vermek zorunda ki sistemi ayakta tutacak yakıtı sağlayabilsin, acıkma emrini alınca yiyecek bulmak lazım, ya ekeceksin bekleyeceksin ki çıksın topraktan, ya da gidip satın alacaksın, satın almak için devrimizde takas usulu kalmadığı için çalışacaksın, çalışınca daha çok acıkacaksın, daha çok yakıt için daha çok çalışacaksın... Bu kadar... Bu mekanizmanın ayakta kalması hayatın tek anlamı işte.<br /><br />Diğer herşey yan sanayi, bonus (ki ben ölürüm onlar için, gerçi lezzetli bir yemek için de ölürüm ya neyse)... İktisatçılar yıllar önce yırtmışlar kendilerini hayat bu kadar basit arkadaşlar yormayın kendinizi diye. O romantik felsefeler, varlık bilimleri, içsel döngüler, derin hesaplaşmalar, vicdan haritaları falan da bildiğimiz "hikaye"...<br /><br />Ayıkladığım dere otu, maydanoz, nane, taze soğan, taze fasulye ve bezelyelere daha bir sevgi ile baktım bu ermişlik halinden sonra, canlarım onlar benim.<br /><br />Bu varsayımı temel aldığımda, benim durumum bu varsayımın tam karşı köşesinde. Yine en olmadık yerde. Bu hayatın bonusları için, bu hayatın yan sanayisi için yaşadığımı düşününce, bu amaca bedenime yakıt sağlamak suretiyle dolaylı olarak hizmet ediyor olduklarından ilk başladığımda kafalarını koparır gibi kopardığım yapraklarını daha bir şefkatle yolmaya başladım. Zamanı geldiğinde de şefkatle yiyeceğim onları ve gelecekteki ilk tatilimde saygı ile anacağım.<br /><br />Ne demiş "Quidquid latine dictum sit, altum viditur", bu değil tabii ki... Bu latincenin belki de haklı ukalalığını anlatan pek güzel bir cümle. "Latince edilen kelam kulağa pek derin, havalı gelir" minvalinde... Ama söyleyeceğim bu değildi, şuydu "Nosce Te Ipsum" veya "Temet Nosce"... Bir kaç demet bana kendimi bildirdi diyebilir miyim? Şu çıkarımla hayatıma devam edebilir miyim mesela "Ve aslında insan biyolojik bir varlıktan ibarettir ve yaşadıkları, yaşayacakları, yaşama ihtimalleri olan her varyasyon aslında yaşanmıştır, yaşanıyordur veya yaşancaktır, dolayısı ile insan varlığı aslında bin değil, birdir, özel değildir geneldir. Ve fakat bazı insan varlıkları vardır ki hedefi şaşırmış hayatın oyuncakları ile eğlenmektedir, karanlıkları ile heyecanlanmaktadır, tüm pırıltılarının peşinden koşmaktadır, ayak izlerini diğerlerinin izlerinden götürmemekte inat etmektedir, ve muhtemelen sağlam bir çelme yiyecektir"<br /><br />Keşke bu kadar kolay olsa da ne olduğumu anlayıp bir huzur bulsak...<br /><br />Buraya kadar tüm yazılanlar oyundu...<br /><br />Tamam şimdi ciddi bir şey söyleyeceğim; "Ve aslında kendinden en çok korkan, en çok kendini bilendir"Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-71950375208093156102009-07-12T01:06:00.002+03:002009-07-12T01:09:16.060+03:00.<p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Niye orada olduğunu bilmeden oturuyor. Sinirli olması gerekir ama sanki rahatlamış gibi, bir yandan da rahatlamış olmanın vicdanına verdiği ağırlığı sorguluyor, sorgularken dokunmaması gereken yerlerden uzak durmaya çalışıyor, o çizgelere basmaması gerekiyor, tuzakları biliyor, bilerek ve çok dikkatli olarak yaşaş yavaş ilerlemeye çalışıyor, kucağında birlştirdiği ellerinin hafifçe titremesinden tehlikede olduğunu anlıyor ama tehtidin tadındaki o yumuşak ve insanın damağında daha fazlasını istetecek aromayı hayal ediyor, gülümsüyor.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR"><o:p></o:p>Köşede kendini karanlığa saklamaya çalışan adam koca bedenini iki duvarın arasındaki gölgeliğe sığdırmaya çalışıyor, olmuyor, küçülmeye çalışıyor. Bir yandan da ellerini kucağında kavuşturmuş oturan kadını seyrediyor, inceliyor, kendi niye orada olduğunu bilmediği için ipucunu kadında arıyor. Kadın konuşmuyor, iri gözleri kucağında kavuşturduğu ellerinin üzerinden bir noktaya bakıyor. Adam da o noktaya bakıyor, ama görebilecği hiçbirşey yok. Kediler böyle yapar diye düşünüyor adam, hiçbirşey olmayan bir noktaya orada birşey olduğundan emin bir ifadeyle bakarlar ve aslında orada mutlaka birşey vardır. Kadının siyah gözlerindeki ışık hafif karanlıkta bile belli olabiliyor diye içinden geçiriyor adam... Ansızın kadının gözlerindeki ışığın dalgalanmaya başladığını görüyor, doğaüstü bir şekilde ışık gözlerinin içine doğru çekiliyor veya karanlık dışarı taşıyor... Adam iki duvarın gölgesine daha da sıkışmaya çalışıyor.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR"><o:p></o:p>Kadın gülümsüyor, gülümsediğinin farkında olmadan. Daha birkaç saat önce işinden çıkmıştı, yolda her zamanki gibi hızlı hızlı yürüyerek minibüs durağına gitmeye çalışıyordu. Bir günü daha atlattığı için mutluydu. Üstelik minibüste de kimseler yoktu... Anlaşılmadan bu günü de atlattığı için kendi kendini kutluyordu. Bu sosyal oyunun bir parçası olarak performans gösterebildiği için, farkedilmediği için. Sonunda evine kaçabilme zamanı gelmişti. Fakat sonra bir anda kendisini bu odada buluvermişti. Odada olmak yakalandığı anlamına geliyordu aslında. Ve dolayısı ile sinirli olması gerekirken sanki rahatlamıştı... Bu sosyal oyunun denetçileri zaten çok yakında fark edeceklerdi. Bu düşüncelerden sıyrılıp kendi içinden büyüyen tehdite yoğunlaşması gerekiyordu ama karşı duvarın gölgesine sığınmış adam dikkatini dağıttı, dikkatinin dağılması ensesinin üst kısmında keskin bir acıya sebep olduğunda hatasını anladı. Yanlış çizgiye basmıştı vicadınına gizlice eziyet ederken işte, yanlış çizgiye basmıştı. İçinden yükselen korkuyu bastırmaya çalışmak için tırnaklarını gizlice avucunun içine bastırdı, bedendeki bir acı durumunda beynin bedenin tüm fonksiyonunu, tüm askerlerini oraya yönlendireceğini biliyordu. Böylece “korku” için enerji kaynağı kalmayacaktı. Bunu çok küçükken öğrenmişti. Beğenmediğin bir acıyı veya duyguyu kendi tercih ettiğinle değiştirdiğin anda seçilmiş acıyı yaşama özgürlüğünü kendisine vermiş oluyordu ki aslında bu tıpta ismini hatırlayamadığı bir psikiyatrik hastalığa işaret ediyordu, hiç de umurunda değildi zaten. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Adam kadının ellerinden sızan kan damlalarını izliyordu, kadının farkında olmadığı. Ama adam kadının kendisinden daha fazla şey bildiği konusunda emindi, özellikle niye bu odada oldukları konusunda. Bu konuda hiçbir açıklaması olmayan adam en son arkadaşları ile evinde toplanmış bir şarap açmışlardı. Sevgilisinin hırçınlıklarından bıktığı ve kendini ondan kaçırmak istediği anda arkadaşları aramışlardı. Arkadaşları ile şaraplarını içerken Noir Desir çalıyordu, pürüzsüz bir Fransızca ile “herşey yok olacak ama rüzgar bizi taşıyacak” sözleri bir anda dikkatini çekmişti. Fransızcayı hiç sevmediği gibi Noir Desir’in söylediği tarzda müziklerden de hiç hoşlanmazdı. Şarkının sözlerini dinliyordu. Sokağa çıkmaya ihtiyacı vardı. Denize ihtiyacı vardı, suya anlatması gerekiyordu birşeyler, su alıp taşıyıp götürecekti nasıl olsa. En son sokağa çıkmıştı. Fakat sonra bir anda bu odadaydı işte...<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Kadın “herşey yok olacak ama rüzgar bizi taşıyacak” sözleri ile irkildi ve avucunda biriken kan damlalarını gördüğünde içinde taşıdığı korkunun ne kadar büyük olduğunu o an fark etti, o anda korkmuyordu ama ne kadar acıya mal olmuştu, işte bedeli kadar büyüktü demek ki. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Kapı açıldı, ellerinde fenerleri ile gürültülü gürültülü konuşan adamlar hızlı adımlarla içeri girdiler, ellerindeki fenerlerle defalarca kadına ve adama baktılar, sözleri anlaşılmıyordu, ne kadın ne adam cevap veremiyorlardı. Kollarından çekilerek kaldırılmaya çalışan adam ve kadın birbirlerine bakmaya çalışıyorlardı. Umutsuzca. Kadın ellerini açamıyordu, kanları yer aksın istemiyordu, adam ise güvenli gölgesini bırakmak istemiyordu. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Ellerinde fenerler olan gürültücü adamlar kadın ve adamı aldılar. Ve birbirlerini bir daha görmediler.<o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Ertesi gün gazeteler korkunç minibüs kazasından kurtulan 2 kişinin haberlerini büyük gürültüyle anlatmaya başladı. <o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal"><span style="" lang="TR">Kadın hastahane yatağında o odanın bir minibüs olmadığına doktoru ikna etmeye çalışıyordu. Adam ise başka bir hastahanede o odadaki kadının gerçek olmadığına doktoru ikna etmeye çalışıyordu. Kadın minibüs kazası olsa dahi minibüste sadece kendisinin olduğunu anlatıyor, adam ise minibüse binmediğine yemin ediyordu...<o:p></o:p></span></p>Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-33755954801037620402009-07-11T23:59:00.002+03:002009-07-12T00:07:21.797+03:00Bu Gece Dinlemek İstediklerim;(Angel)<br />Hello you, little girl, I'm always by your side<br />Come close - close to me in this night<br />All the witches and elfs<br />I have seen by my self<br />... A long time ago<br />Some are good, some are bad<br />You don't have to feel sad<br />'Cos I'm always with you<br /><br />(Dont look to the eyes of a stranger)<br /><span><span class="txt_1"> Don't know which way to run<br />You'd better hide yourself<br />He's getting closer now<br />You'd better improvise<br />Just hope you never reach<br />The point of no return<br />Could be the last time<br />You see the light of day<br />Don't look to the eyes of a stranger<br />Don't look through the eyes of a fool<br />Don't look to the eyes of a stranger<br />Somebody's watching when the night comes down<br /><br />(Como estais amigos)<br /></span></span> Inside the scream is silent<br />Inside it must remain<br />No victory and no vanquished<br />Only horror, only pain<br />No more tears, no more tears<br />If we live for a hundred years<br />Amigos no more tearsSindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-31559550637289386392009-07-11T23:39:00.003+03:002009-07-11T23:57:52.753+03:001'inci ve 3'üncü Saniye Arasında Düşünülebilenler...- Motorsikletin duruyor mu hala?<br />- Durmuyor...<br />- Özlüyor musun?<br /><br />sorusu ile ilk saniye...<br />....hafif rüzgar var, hafif hafif ağaçlı bir yolda gidiyorum, yavaş yavaş, tatlı virajlar var, kaskım yok, sıcak, motordan da sıcak yükseliyor ama umursamıyorum, rüzgar var, sabahın daha çok çok erken vakitleri, daha güneş doğmaya çalışıyor, sağ yanımda Bafa gölü var, duruyorum, bir sigara yakıyorum, ayaklarımı deponun üzerine doğru topluyorum, dirseğimi arka koltuğu dayıyorum, Bafa gölüne güneş doğuyor, sigaram ne lezzetli, ne kadar yorgunum aslında kilometrelerden sonra, ne kadar pisim aslında yolun tüm tozu toprağı üstümde, dizlerim bile sızlıyor, ama Bafa gölüne güneş doğuyor işte....<br /><br />bir saniye daha geçiyor sonra...<br />....gözümün görebildiği en son noktada hafif bir viraj var, diye düşündüğüm anda virajı dönüyorum, hız... Motorun inanılmaz gürültüsü ve sanki şaseden çıkmak istercesine basınç yapması... olsun bir viraj daha...<br /><br />....gecenin geç vakitleri balkonda oturuyorum, İstinye Bayırı'nda kimse yok, karşımdaki Emirgan Korusuna bakıyorum. Sessizliği delen bir uğultu yaklaşıyor uzaktan, racing tipi bir motor olduğu belli, vtes aralıklarına bakılırsa da 600cc'lik muhtemelen, biraz paslı sesi, yaklaşıyor, bir vites daha atıyor, ses yükseliyor ama bayırın bitmesine çok az var, vites düşürmesi lazım, evet vites düşürmeye başlıyor. gecenin o vakti ben kullanırmışım gibi tüylerim ürperiyor, uykum kaçıyor, yola çıkmak istiyorum.<br /><br />bir saniye daha geçiyor...<br />....boğuluyordum, her yer dar geliyordu veya heryere geniş geliyordum, herşey üzerime doğru kapanıyordu veya ben içten dışa doğru patlamaya başlamıştım. Ama bir an sonra yavaş yavaş yola çıktıktan sonra, rüzgar yavaş yavaş üzerimden geçmeye başladıktan sonra, yavaş yavaş sürat arttıkça... Dünya genişliyor, ferahlıyor, duvarlar eksiliyor, beynim ruhum bedenime sığmaya başlıyor. Tatlı tatlı yayılan adrenalin, huzurla birleşiyor.<br /><br />....<br /><br />- Özlemezmiyim, çok hem de çok özlüyorum ama kendimden korkuyorum, süratten. Yaşlanıyorum sanırım.Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-14689092554018110362009-07-11T23:33:00.003+03:002009-07-11T23:39:10.137+03:00Seyredilesi bir kısa film...Internetten bir yerlerden edinilebilir;<br /><br />"The Horribly Slow Murderer with the Extremely Inefficient Weapon"Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-81719324774610108722009-06-24T15:56:00.022+03:002009-06-24T16:44:54.314+03:00Tatil Bitti.................Tatil bitti. Evimize döndük. Kardeşimle bir cennetteydik. Ama olsun eve dönmek de güzel. Evet evet güzel.....<br /><br />Fiziksel olarak buradayım, peşpeşe ve toplamı 12 saat olan uçuşlarla uçaklar bedenimi geri getirdi ama ruhumu koparamadılar oradan. Ruhum bedenime bir yerden bağlıysa şu anda 6-7bin kilometre kadar sünmüş durumda!<br /><br />(Stephen Kıng'in Insomnia diye bir kitabı vardı. insanların ruhları ensesinden çıkan gümüşümsü bir iple bedenine bağlıydı. O ip kesilince ölüyordu insancıklar. Neyse bu konu değil zaten)<br /><br />Ve oradan kopmayacak işte, yapışacak oraya, en kısa zamanda bedenimi de geri götürüp ruhumla kavuşturacağım. Kardeşim araştırmaya başladı bile. Onun da ruhu benim ki kadar sünmüş durumda. Ama olsun eve dönmek de güzel. Evet evet güzel.<br /><br />Off ooofff !!<br /><br />Buralardaydım.. Hala oralardayım aslında.<br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxL8WIXaGsUL2UCCWxaHB0qCfS69XYPOOEpWqAGByjH4T_HQDob4Bw8uSfrORgVPTc-py2HPg8lbT2DG3HpM5wCllFVvrLRUj4NzW0zJhZS83i3YL2wc_Epv4AzTFkDq_EdCUIuo1d3MmC/s1600-h/IM000828.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjxL8WIXaGsUL2UCCWxaHB0qCfS69XYPOOEpWqAGByjH4T_HQDob4Bw8uSfrORgVPTc-py2HPg8lbT2DG3HpM5wCllFVvrLRUj4NzW0zJhZS83i3YL2wc_Epv4AzTFkDq_EdCUIuo1d3MmC/s400/IM000828.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350880655393564514" border="0" /></a>Dev kayaların arasında gizli deniz parçaları. Ufak mağaralar ve kanolarla geçilebilen gizli gizli dışardan görünmeyen yerler. Timsahtan küçük kerkentekeleden hallice suda yüzen yaratıklar. Balıkçı kartallar...<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLEpVPvqdGuw_zHYWHxoffa078KZzgfB57oL1hTm3RkfvMGs1kVEN1bMMSojUOT5237SFrGfVQdsavqnoXmYCtN-Cph2GySiiG3_b6_JQuVy71SGXT5izUuhRY5nTVbIBIMvQNwMBW7Em5/s1600-h/IM000850.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLEpVPvqdGuw_zHYWHxoffa078KZzgfB57oL1hTm3RkfvMGs1kVEN1bMMSojUOT5237SFrGfVQdsavqnoXmYCtN-Cph2GySiiG3_b6_JQuVy71SGXT5izUuhRY5nTVbIBIMvQNwMBW7Em5/s400/IM000850.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350881475168718738" border="0" /></a>Her bir dev kayadan dönüşte farklı bir deniz rengi, farklı bir dünya.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIa_G9hLqiEUv5KXvdMnOUlgfAjkZBtnZ8OicrH__Uxrs8FwCO9zZbri5AWfAoXhh71Z2i3oNDI_u9plv-rzaAfwa9k56dtp1Fya6Kz4AwD-szypmDREeS6cA-XBO98s55aGN8QhD4TlSa/s1600-h/IM000860.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIa_G9hLqiEUv5KXvdMnOUlgfAjkZBtnZ8OicrH__Uxrs8FwCO9zZbri5AWfAoXhh71Z2i3oNDI_u9plv-rzaAfwa9k56dtp1Fya6Kz4AwD-szypmDREeS6cA-XBO98s55aGN8QhD4TlSa/s400/IM000860.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350882063020773458" border="0" /></a>İşte burası bundan böyle benim dünyadaki cennetimdir. Ruhumun da tam şu anda tırnakları geçirmiş olduğu yerdir.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGK4xkHWb409GXFS04I_9836kPONrKcD-mq3njFVHaFIBkrlFFT5PBkfzKCFmOq1m7AcMIFb-5pp-OJXnhqejzdFmzmIW0dJrQcE0S_zj5hqqdD81zz7jh1GJi-dfreSHez8KiHlbbmGWJ/s1600-h/IM000866.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGK4xkHWb409GXFS04I_9836kPONrKcD-mq3njFVHaFIBkrlFFT5PBkfzKCFmOq1m7AcMIFb-5pp-OJXnhqejzdFmzmIW0dJrQcE0S_zj5hqqdD81zz7jh1GJi-dfreSHez8KiHlbbmGWJ/s400/IM000866.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350882577944778050" border="0" /></a>Bu longtail teknelerden de edinmemiz lazım, suların çok sığ olduğu yerlerde çok idealler. Gerektiğinde bir iki medeniyetin olduğu kara parçasına gitmek için durur. Veya sadece yatıp suda sallanmak için bile gerekli.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaOcrgTnr4r3rMhhMEai6iURb0RHG-Gz_loBGAcykEgTZi5QhXgb36CpROyyZV5weQrecqkV7fysWvB0tKfZR3uumWy6mgmaqqAdNHPFwV2GHz0GRasKG-zrnPmOrXR7xAai9gAUUXNSoR/s1600-h/IM000871.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaOcrgTnr4r3rMhhMEai6iURb0RHG-Gz_loBGAcykEgTZi5QhXgb36CpROyyZV5weQrecqkV7fysWvB0tKfZR3uumWy6mgmaqqAdNHPFwV2GHz0GRasKG-zrnPmOrXR7xAai9gAUUXNSoR/s400/IM000871.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350883912906480178" border="0" /></a>Bu lagun... Bu lagun... Bu langunda yaşasak olur mu mesela? Şu yukarıda longtail'de biz kardeşimle yaşar gideriz değil mi? Olmaz mı?<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBxRmuB1aGNaaqUOLt8lQAY_0xJnznoO_oV9dCEd6DfPRqs3OXSzV73ldatMCr-gg8615HB9b6W5fzcs6khR6GKk0mv7Hx7lq4W36dRjevkVXseN8_QJOZ38AOqUCwjUNg6kpdmgQNpFOE/s1600-h/IM000873.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBxRmuB1aGNaaqUOLt8lQAY_0xJnznoO_oV9dCEd6DfPRqs3OXSzV73ldatMCr-gg8615HB9b6W5fzcs6khR6GKk0mv7Hx7lq4W36dRjevkVXseN8_QJOZ38AOqUCwjUNg6kpdmgQNpFOE/s400/IM000873.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350884823123994850" border="0" /></a>Evet evet yaşayabiliriz.... Ama eve dönmek de güzel.... Olsun gideceğiz yine. Değil mi?<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxLDH1504ePnRl8dBMpYbfoN5oV81m3R6mZd9AJSJGkYLlGcY4i5vURTOLY36Ra6auBvvq73-IQ5jC35wBRJR5tQAlHgsNcyjHYS-7ZdGunrbK8eW-9LUNm2iTpRymtzpMoTiXxidDSUPS/s1600-h/IM000887.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxLDH1504ePnRl8dBMpYbfoN5oV81m3R6mZd9AJSJGkYLlGcY4i5vURTOLY36Ra6auBvvq73-IQ5jC35wBRJR5tQAlHgsNcyjHYS-7ZdGunrbK8eW-9LUNm2iTpRymtzpMoTiXxidDSUPS/s400/IM000887.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350885449843322530" border="0" /></a>En olmadı bu evler de olur... Medeniyet hali de cennet ya!<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNq1MOo8IRp7HB23CpI_YYtdOKQfj0kyBg-BJ4YS_q5P9797vPNbT-6ltERu1YQ6RffIkfgAdN6UI_FhFwzw49nPf3CXxnEpZVwagm90t8nDWcS0v9zIb2OzpMGN0XyRNLq1d1yCS7hPUp/s1600-h/IM000911.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNq1MOo8IRp7HB23CpI_YYtdOKQfj0kyBg-BJ4YS_q5P9797vPNbT-6ltERu1YQ6RffIkfgAdN6UI_FhFwzw49nPf3CXxnEpZVwagm90t8nDWcS0v9zIb2OzpMGN0XyRNLq1d1yCS7hPUp/s400/IM000911.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350885893618451154" border="0" /></a>Uzun uzun uzun upuzun bembeyaz kumlar... Şap şap zıplarım ben oralarda.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6Bcdh3UdNpFncvnpNlcTNac84Sa533vW-7tQsWcTHUNpk0SFN0DY1LWsBMPOt-WCDqXkbtFOanntsAgqlmw47RTdi8EZidVZwYQsV3F8AzMraDcHt0EfGdxSGZ_wHBD5gI4b57Va88C1G/s1600-h/IM000940.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6Bcdh3UdNpFncvnpNlcTNac84Sa533vW-7tQsWcTHUNpk0SFN0DY1LWsBMPOt-WCDqXkbtFOanntsAgqlmw47RTdi8EZidVZwYQsV3F8AzMraDcHt0EfGdxSGZ_wHBD5gI4b57Va88C1G/s400/IM000940.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350886661026328930" border="0" /></a>Oradaki 2 şezlong kardeşimle benim. Oradan ayrılırken sıkı sıkı sarılıp vedalaştık. Çok yakında geri geleceğiz, merak etmeyin dedik. (ama olsun eve dönmek de güzel)<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmGB07mF9QMfT29SrNY-nQJLf3UJAiR9UoIPanT4YbOKgiXPKpcWJuLBs1ys080BwjnGD6_COQUNjSY-3cdCbNiwPjvGpzaSv3xBoU8P1luMaWoC_bhtti4zazdviG4s9b4-SPllnDXicD/s1600-h/IM000947.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjmGB07mF9QMfT29SrNY-nQJLf3UJAiR9UoIPanT4YbOKgiXPKpcWJuLBs1ys080BwjnGD6_COQUNjSY-3cdCbNiwPjvGpzaSv3xBoU8P1luMaWoC_bhtti4zazdviG4s9b4-SPllnDXicD/s400/IM000947.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350887285286826866" border="0" /></a>Balıklarım balıklarım. Ne dalış yapmaya gerek var ne de şnorkele. Kedi gibi geliveriyorlar bisküvi yemeye. Yüzlercesi. Renk renk. Buradan sonra nerede dalış yapsan hikaye.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTJ3Vp4QZR07qe0O0Jv2ImHnvnKmROUpx-WLshWws0U-lZEATc1BGG46z0fR90U0JdkRtfKYtwuDumVeO3Y0yOX6C9CAVkb5qpMNs6712BshHlfVr5dU03n1SzOaeK_WRMNkd_oCtM8aAU/s1600-h/IM000994.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTJ3Vp4QZR07qe0O0Jv2ImHnvnKmROUpx-WLshWws0U-lZEATc1BGG46z0fR90U0JdkRtfKYtwuDumVeO3Y0yOX6C9CAVkb5qpMNs6712BshHlfVr5dU03n1SzOaeK_WRMNkd_oCtM8aAU/s400/IM000994.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350888072783878242" border="0" /></a>Fırtına geliyor. Gelsin. O da çok güzeldi. Bir anda. Hiçbir belirti yokken. Aniden. Hava fikir değiştiriveriyor. Canı öyle istiyor. Gönlüne göre. Tam bize göre...<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKbU8JWZxM3cbJv9PDEffrKDTWggbsMsu8VIX16HPRI17OVgyXWGHhbEXp5gEYBvxjN-0cCr_5OpuXJ_ByjaGhS9rqt6dCwYyG44mJx3cpwBFnSgZGD4FowzJ3FJhuHRBayIJC5wgBbnBL/s1600-h/IM000973.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 400px; height: 300px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKbU8JWZxM3cbJv9PDEffrKDTWggbsMsu8VIX16HPRI17OVgyXWGHhbEXp5gEYBvxjN-0cCr_5OpuXJ_ByjaGhS9rqt6dCwYyG44mJx3cpwBFnSgZGD4FowzJ3FJhuHRBayIJC5wgBbnBL/s400/IM000973.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350888696344179602" border="0" /></a>Junior Jumbo.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9lmnsK2-Qcpi9xPaNBLv10BeodVkDUiHBV7gRm8dNL0bns8CUIjR4FJorKQi5BpI7t8MZA8frC6EFA0l2eCQyT0sZbos1qGpVA2oY9OihWEWvLvzJ1Hwh8E-pQCE1cvZHvjM1PMg5Sq2E/s1600-h/IM000980.JPG"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 300px; height: 400px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9lmnsK2-Qcpi9xPaNBLv10BeodVkDUiHBV7gRm8dNL0bns8CUIjR4FJorKQi5BpI7t8MZA8frC6EFA0l2eCQyT0sZbos1qGpVA2oY9OihWEWvLvzJ1Hwh8E-pQCE1cvZHvjM1PMg5Sq2E/s400/IM000980.JPG" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5350889092237524322" border="0" /></a>Bu ise bir sanat bence!<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Aman yaa! 3 kuruşluk aklım, ruhum bölünmeden kurtarılmış 1metre kare yeri vardı. O da kalmadı....<br /><br />Olsun eve dönmek de güzel.<br /><br />Ama geri gitmek de güzel olur.<br /><br />Ama eve dönmek de güzel...<br /><br />Ama geri dönmek de pek güzel olur...<br /><br />Olur olur.......Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com7tag:blogger.com,1999:blog-8845564886264118583.post-53600313909198877092009-06-13T09:25:00.001+03:002009-06-13T09:28:50.238+03:003 hafta bitti! Tatildeyim ! Cook uzaklara gidiyorum:)Sindarhttp://www.blogger.com/profile/13547269678521185646noreply@blogger.com0