4 Ocak 2009 Pazar

Sağdan, soldan...

Malezya Borneo’sundaki ağaçlar hızla kesiliyor, yakılıyormuş... Çok üzüldüm... Sanki benim evimin bahçesindeki ağaçları kesiyorlarmış gibi. Onlar benim ağaçlarımdı ama! Az eziyet çekmedim ben o ağaçları ölçeceğim diye, çapı ne, boyu ne, kaç yaşında, hasta mı, değil mi, yeterince su içmiş mi. Şimdi birileri yakıyor oraları. O kadar yaşlı, o kadar heybetli, o kadar muteşemler ki... Çok yazık. Buradaki her orman yangını bir sinir hali yaratırdı bende, üzülürdüm. Üzülürüm. Ama yağmur ormanları o kadar farklı, o kadar canlı ki. Bildiğimiz ormanlarla karşılaştırılacak gibi değil. Yaşayan milyarlarca yaratıkla (insanlar da dahil olmak üzere) ölüyorlar. O ormanların içinde yaşayan sivilize edilememiş kabilelerle birlikte.

Bu sıralar şöyle konuşmaları ne kadar çok duyuyorum: “İstanbul artık yaşanacak gibi değil, hergün birileri öldürülüyor”, “ Yine tinerciler vardı yan sokakta, pislikler”, “Dün haberlerde vardı, biri birine tecavüz etmiş”. Bu insanlar bugüne kadar nerede yaşıyorlardı acaba. Sokakları bilmeyen milyonlar yaşıyor. Saf saf yaşıyorlar. Hayatlarında hiç bir halt görmemişler. Sonra hayretle haberleri dinliyorlar. Ailelerinin sıcak koynundan, hesaplarına yatan maaşlarından, kafalarının üzerindeki çatılarından, sitelerinin etrafındaki duvarlardan, elit takılma mekanlarından dışarısı gözükmüyor tabi... Sonra da deli diyorlar sinirlenince. Şiddetin, sapıklığın, saldırganlığın savunulur bir tarafı elbetti yok, ama bunlar bugün olmadı bu şehirde. Salak bir hayret halinin hiç luzumu yok.

Şu anda CNBC-e’de Victoria Secret’ın show’u var. Kızlar gerçekten, nasıl desem, dehşet.

Yapılan bir kazıda, bir yerleşim biriminin yüzyıllar önce depremden yıkıldığı bulunmuş. Araştırmalar biraz daha devam edince o depremin o bölgedeki ikinci deprem, yapıların da ilk deprem dolayısı ile tekrar inşa edildiği anlaşılmış. Yapıların içinde depreme karşı yapılmış büyüler bulunmuş. Yazıtlardan böyle olduğu çözümlenmiş. Kerpiç duvarların içine Tanrı’ya kurban ettikleri hayvanların kemiklerini koymuşlar, korunsunlar diye. Yeterli gelmemiş işte.

Yine seyahat rüyaları görmeye başladım. Gitmem lazım. Daha en son seyahatimin taksitlerinin yarısını ancak ödedim. Zengin olmam lazım.

Patronum benden nefret ediyor. Gerçi pek çok kişi benden nefret ediyor. Bu alışıldık bir durum ama patronun benden nefret etmesi pek keyifli olmuyor. Sürekli bir defans, saldırı modunda yaşamak yorucu oluyor. Hem sağımı solumu önümü arkamı kollayıp, hem iş yapıp, hem benden cevap bekleyen insanları cevaplayıp, hem de kendi saldırı planlarımı kurgulamak bir hayli enerji gerektiriyor.

İnsanların kriz nedeniyle işten çıkarılmalarına da üzülüyorum. Ama insanların neden buna şaşırdıklarını anlamıyorum. Bu sistemin içinde çalışıyorsan, iş verene şunu söylemiş oluyorsun çalışmaya başladığın ilk günden “mesai saatlerine ve hatta bazen mesai sonrası saatlerine denk gelen hayatıma ait zamanı sana satıyorum. Bununla da kalmıyorum bu saatler içinde ruhumu ve aklımı da kiralıyorum. Kar etmene katkıda bulunacağımı, çıkarlarını gözeteceğimi taahhüt ediyorum. Karşılığında da maaş, sigorta, yemek, yol bedelini bana ödemeni kabul ediyorum”. Bu gayet ticari, çıkar ilişkisi. Bu sistemin insanlara düzenli ödeme yaptığı zamanları sorgulamıyoruz da, sistem krizi bahane ederek veya gerçekten önlem ihtiyacı ile ticari çıkarlarını gözeterek işten çıkarma yoluna gittiğinde niye şaşırıyoruz ki. Öncelikli çıkar/kazanç dengesi üzerine kurulmuş bir sisteme hizmet ediyoruz sonuçta. Şaşılası bir şey yok. Yine de umarım uzamaz bu kriz hikayesi daha fazla. Zira krizdeki rantı henüz kullanmayanlar da kullanmaya başlayacaklar...

Çok eskilerde yeni yılın geliyor olması beni eğlendirirdi. Artık bir yılın daha bitiyor olması eğlendiriyor.

Siyasetin de suyu çıkmış.

Cayman adalarında bir finans kuruluşuna iş başvurusu yaptım.

Sigarayı bırakma kararı vermeye karar vermiştim geçen ay. Sigarayı bırakmaya karar verdim dün. Şimdi ne zaman bırakacağıma karar vermem lazım. Sigarayı ne zaman bırakacağıma önümüzdeki hafta karar vereceğim.

Bir süpermarkette alışveriş yaparken, bira standının önüne gittim, bir süre markalara baktıktan sonra Heineken mi olsun Miller mı alsam diye düşünürken bir kadın geldi yanımda durdu, orta yaşlarında, aksice bir şey.

Kadın: Niye onu alıyorsun?
Ben: Heineken’in içimi daha rahat, yemek sırasında değil de daha sonra keyif için daha iyi oluyor.
Kadın: Ben niye içki aldığını soruyorum kızım!
Ben: İçmek için hanımefendi !

dedim ve ilerledim. Arkamdan şöyle diyordu “cehennem de görürsün gününü”... Biraya gelene kadar daha çook sebep var benim günümü göreceğim, diye düşündüm...

Cayman Adalarında bir finans şirketine iş başvurusu yaptığımı söylemiş miydim ?

2 yorum:

phoenixia dedi ki...

"..seyahatimin taksitleri.." ni tiksinti diye okudum..:))) çok farkı yok gerçi...:D

cayman adaları'nda açıkta bir pozisyon varmış, başvursana..:P:)

Sindar dedi ki...

hiç farkı yok, o taksitler benim bir sonraki seyahatimi engelliyor :P valla başvurdum, cayman adaları, bahamalar, florida, singapur falan bir sürü yere başvurdum, ama aramıyorlar hala :P niyetimi anlamış olabilirler mi :D