30 Ağustos 2008 Cumartesi

Maghreb...

Fas bir büyü...

Marrakech (Land of God)... Çölün ortası, sıcak, kuru, çok kurak, çok sıcak. Bir şehir, bir kısmı normal bir şehir. Klasik binalar, klasik yollar. Ama Medina bir zaman sıçraması... Korkunç, karışık, daracık, geniş, tütsü, büyü, sırlar, çok çoook yaşlı. Yollarda dolaşan motorları, kırık dökük arabaları çıkar; yıl:1071. Hiçbirşey gerçek değil gibi, anlatılan bir masalın misafiri olmak gibi. Daracık kol uzatımı sokakların bitmek bilmez sürprizleri, dokusu, korkunçluğu, akıl almaz labirentler. Djemaa El Fna meydanı, insanları, meydanın eğlencesi, binlerce ayağın arşınladığı kaldırımları, yılan oynatıcıları, falcılar, cambazlar, masal anlatıcıları, kınacılar, yemek tezgahları, maymun gösterileri, çevrilen kuzular, tandırlar, kocaman tepsilerde kuskuslar, atlar, atlı gösteriler... Kıyamet Meydanı ... Koutoubia Minaresinin gölgesinde... Vahabileri, berberileri, tuaregleri, yahudileri, onlarcası, yanyana.. Kabile hayatları. Gerçek kabile inançları. El Fatima'lar, tütsüler, büyüler. Binbir çeşidi... Eski şehirlerin surları, uçsuz bucaksız kapalı çarşısı, iç içe avlular. Riad'lar... Duvarların arkasındaki Endülüs bahçeciliğinin sanat eserleri, çölün ortasındaki bin yıllık vahalar...

Maghreb krallık. Kalkınan, koruyan, öldürmeyen. Krallarının bir sözü "Ben 5 senelik iktidar değilim ki, tüm işleri benden sonra gelecek hükümetin üstüne yıkayım. Ömür boyu bu iş benim işim, bu işler bitmez ise nasıl başa çıkılır. Krallık en iyi demokrasiden daha çok çalışmak zorundadır".

Casablanca... Okyanusa serilmiş, huzurlu, kıpır kıpır, kıyıları boyunca okyanusun yıkadığı prenses şehir... Tuz. Dalga sesleri. Modern hayat. Gizemli sokaklar. Gerçek dışı insanlar. Ve "Play it once, Sam, for old times' sake"...

Hiç yorum yok: