4 Haziran 2008 Çarşamba

Eriği Tuzlayarak Yemeyin !

"Eriği Tuzlayarak Yemeyin" başlıklı bir e-mail gelmiş. Hiç ismini bile duymadığım bir internet sitesinden. Neden ben ? Sanki nete ruh girmiş, eriği tuzlayarak yiyenleri filtrelemiş, sonuçta ben çıkmışım.

Erik bu. Başka bir şey değil. İlk çıkmış, yemyeşil, ekşi mi ekşi eriği böyle güzelce yıkayıp, üzerinde hafif suları varken tuza batırıp kütür kütür ısırmak, sonra dudağında kalan tuzları yalayıp buz gibi rakından da bir yudum yavaşça içmek gibisi var mı? Hele deniz kenarıysa, üstelik de uzun uzun yüzüp sudan daha yeni çıkmışsan, keyiften ölebilir insan.

Bu e-maili gönderen zihniyeti kınıyorum. Yazı da diyor ki, erik böbrek, sindirim sistemi, karaciğer hastalıkları için çok faydalıymış. Diğer paragrafta da diyor ki, "tuzlayarak yenen erik, fazla tuz alımından dolayı böbreklere zarar verebilir". E yani ? Bir artı, bir eksiyi yok etmez mi ? Sonuçta erik gayet tuzlayarak yenebilir ve hatta yenmelidir.

Aynı mailin içinde bir de şu çok popüler olan "RealAge" testlerinden vardı, "Bulunduğun Yaş" ve bir takım fiziksel sağlık soruları sonucu oluşan "Gerçek Yaş" yani bedenine baktığın, fiziksel sağlığına dikkat ettiğin ölçüde genç çıkıyormuşsun. Ama "ruhsal yaş" veya "hissettiğin yaş" diye bir şey yok. Ki olması gereken budur, kaç yüzyıllık olduğumu bilsem çok daha faydalı olurdu, en azından cevapsız kalan tuhaflıklarımın bir açıklaması olurdu belki.

Bizim ofiste bu aralar çeşit çeşit otları kaynatıp içmek pek moda. Herkes bir anti-aging, ölmemek telaşında, beşi bir arada zayıflama çayları, yeşil çay, beyaz çay, kekik çayı, ada çayı, ıvır çayı, vızır çayı, tarçın bilmem nesi, herkes oldu cadılar gibi, otları karıştırıp duruyorlar. Bir de doğal gıdalara dönüşüm süreci varmış, bedenlerindeki toksinlerden arınınca, doğal gıdalar yiyeceklermiş ki, bünyeyi toksinlendirmesinler. Allah'ım sen koru beni. Amin.

Ve tüm bu çok yaşama önlemlerini alan insanlar, içerideki havayı döndürüp döndürüp içeriye geri veren bir klimanın olduğu, camların açılmadığı, 150 kişinin ikamet ettiği, 150 kişi başına düşen tuvalet sayısının 4 olduğu, her an bir krizin yaşandığı, duygusal taciz ve işkencelerin had safhada olduğu, kimsenin saatlerce oturduğu koltuktan kıçını kaldıramadığı bir yerde çalışıyorlar. Kahvaltımın üzerine, bol köpüklü sade Türk kahvemin yanına bir sigara yakıp, il kahve yudumumla ve ilk dumanda gülümseyince ben, kedi gibi beni seyrediyorlar özlemle. Üzülüyorum. Kime bilmiyorum, kendi asiliğime mi, onların kısıtlanmış keyiflerine mi...

Bir hayli dedikodu oldu galiba.

Siz yine de uzmanları dinleyin, eriği tuzlamayın, rakı ile yanyana asla geirmeyin, yüzmenin size kazandırdığı kondisyonu soğuk bira ile sabote etmeyin, sigarayı unutun, Türk kahvesini asla aklınıza getirmeyin, dondurmayı kıtır kıtır olana kadar dondurmayın, suyunuzu buz gibi, geçtiği heryeri hissettirecek kıvamda değil vücud ısısı kıvamında için, sıcak ekmeğe tereyağ sürmek gibi bir gaflete düşmeyin, ekmeğinizi çok istiyorsanız zeytinyağına bandırın, ama zeytinyağını böyle kekikti, pul biberdi, biraz yağlı peynirdi falan süslemeye kalkmayın, patatesinizi haşlayın, kızartıp mayoneze bulayıp parmaklarınızdaki yağı ve kalan tuzu yalamayın, çorbanız her zaman sebzeden ezilmiş az sulu lapa kıvamında olsun, üzerine yağ kestirilmiş bol baharatlı içine ekmek doğranmış çorbalardan kaçın, yeşil çaydan ve hatta dünyanın en trend çayı olan beyaz çaydan şaşmayın, kıpkırmızı billur gibi demlice yurdum çayı içmek çok ayıp ve hiç havalı değil.

1 yorum:

gerbera_ferezya@hotmail.com dedi ki...

SÜPER OLMUŞ...
AMA HAKİKATEN ERİK TUZSUZ YENİR Mİ, BUZLU RAKININ YANINDA O ERİĞİ DİŞLERİNİN ARASINDA KÜTÜRDETMEK HELE OFF OFF....