19 Aralık 2010 Pazar

***
Deniz kızlarının gözyaşlarını
kehribarın barındırdığı doğru mudur?

Kuştan kuşa uçan
bir çiçeğin adı ne olsa gerek?

Asla olmasın daha iyi değil midir geç olmasından?

Ve niçin karar verdi peynir
Fransa’da büyük işler yapmaya? (p.neruda)

… kadar saçma, gerçek, ters-yüz, normal ve çıplaktı bazen herşey. Bazı durumlar vardı, tüm sınırlarını sarsan, hazırlıksız bir şekilde onursuzca saldıran. Saldırıyı haber vermeden, sırtını döndüğü bir anda, “an” dediği zaman kesidinde pat diye ortaya çıkıveren. Şaşırtan, anlamsızlaştıran bazen gülümseten, bazen dipsiz paniklere sebep olan.

« 10 yıl önce sahipleri onu getirip, bırakıp kaçmışlardı, pek yaramaz pek yaramaz demişlerdi ve gitmişlerdi. Yumuşak adımları ama vahşi gözleri vardı eve ilk adım attığında. İlk 3 gün kimseyi yaklaştırmamıştı yanına, her yer ve herkesi tek tek inceleyip, ince ince koklamıştı tüm köşeleri. »

Soğuğa karşı yürüyordu hızlı hızlı, bir yandan da kafasında dolaşan ve sıralarını kaybetmiş düşüncüleri sıralamaya çalışarak. O düşünceler ki disiplin altında olmadıklarında “normal” ile “ters-yüz”ü her an koyun koyuna yatağa sokup gerçeği doğurtabilecek kadar “yol”suz olurlar bazen. Doğan gerçekliğin sahtekarlığının tartışılmaz olacağı bir tohumlanmadır. Bilir.
Bildiği için yürüdüğü tempoda düşüncülerini zaptetmeye çalışıyordu.

- Bir simit ile beyaz peynir alabilir miyim ?
- Buyur abla ! Hayırdır bu sabah pek keyifsiziz ?

Keyifsizmişiz ! Biz kimiz ? diye hırlarken içinden Çin ordusunu düşünüyordu bir yandan, askerlerin ne kadar acımasız, ne kadar insanlıktan yoksun ama ne kadar disiplin altında yetiştirildiklerini. Japon savaş sanatlarını canlandırmaya çalışıyordu aklında, bir Katana’nın saya’sından ilk sıyrıldığı anda çıkardığı o hafif fısıltıya benzeyen sesi duymaya çalışıyordu aklında ve savaşçıların bir tek bu hareketi bile kaç bin kez çalışmak zorunda kaldıklarını düşünüyordu.

- Günaydın.
- Güna…

Kelimenin kalanını duymaya zamanı yoktu, gereksiz konuşmaları dinleyecek gibi değildi. Anlamsız sosyalleşmelere tahammülü yoktu bugün, hiç kimsenin uydurma dertleri, yalancı suratlarındaki üzüntüleri, içsiz yanaşmaları, beş para etmez etik nutukları, arzın merkezi benliklikleri, ilgi arsızlıkları, çürük egoları ile oynaşacak insanlık özellikleri yoktu bugün. Bugün dünya dışarıda kalmalı dedi kendi kendine.

« Sonra tanışmıştık. Yavaşça o istedikçe. Kediydi ama sanki içinde bambaşka bir yaratık daha vardı. Az zorlasak konuşacaktı sanki. Mesafeliydi, uzaktı, asildi, vahşiydi, yaramazdı ve dünyadan büyük bir sevgi vardı o ufacık bedeninde. Tüm huysuzluğuna rağmen neşeliydi, eğlenceliydi, tuzak kurardı, oyunları salak oyunlar değildi. Bir ışığın peşinden deli gibi koşup durmazdı, ışığın kaynağı olan elini yakalamaya çalışırdı. »

Savaşçıların kiraz ağaçlarının altında Katana’larını dizlerinin üzerine yerleştirerek daldıkları sonsuz meditasyonları düşündü. Öldürmek için öğretilen disiplin ile mi ancak düşüncelerini sıraya dizebiliyorlardı diye merak etti. Ne kadar güç gerekirdi bir insanın kafasını zaptetmesi için.

- Şu dosyaların tamalanması lazı….

Düşüncelerini böldüklerinde sinirleniyordu ve « sinirlenmek » aşina olmadığı duygulardan biriydi. Aynı « üzülmek » gibi. Bu duyguları yaşamayı bilmiyordu, normal insanlara yüklenmiş olan uydurma sosyal kodlamalara sahip değildi.

« Uykusunda mırıldanırdı sürekli, sürekli bir battaniye kavgası yapardık, kuyruğundan çektiğimde burnumu tırmalardı, ben kulağını ısırınca pek şaşırırdı, homurdanıp, surat asarak uyurdu bazen. Sabah tekrar aynı aşkla uyandırırdı evdeki herkesi. Çok severdi herkesi tırmalayı ve bazen ısırmayı, bazen oyun için, bazen kızdığı için, bazen sırf racon olsun diye. Olsun o evin minik kaprisli patronuydu. »

Yaşamayı bilemediği duyguları yaşamayı bildiklerinle değiştirmeye başladığını hissediyordu. O yüzden etrafındaki insanlara karşı soğukkanlı bir saldırganlık hissediyordu. Öfkeden, öfkenin kontrolsüzlüğünden uzak. Yaklaşana zarar vermeye hazır, yavaş yavaş keskinleşen. Sabah içinden geçirdiği şiire geri dönmeye çalıştı, o an daha yumuşaktı sanki.

« Niye soruyorsunuz ki bana, 10 yıl nasıl anlatılır ki… Çok güzel yaşanmış bir dostluktu. Tek farkımız bizim kuyruğumuz yoktu, onun kelimeleri. Bugün veda ettik »

Akşam karanlığına doğru tekrar yürümeye başladığında kendisiyle uğraşmaktan vazgeçti. 10 yıllık dostuna veda etmişti. Gerisi önemli değildi. Öfkeyse öfkelenebilirdi, üzülmekse kime neydi ki. Hiçbir düşüncesinin de disiplin altına alınmasına gerek yoktu. Bıraktı. Herkes kendini korumayı bilsin diye tısladı içinden.

****

Yıllar önce çok sevdiğim bir dostum kedisine şöyle veda etmişti
« iyi uykular kuyruklu meleğim »
Daha iyisi aklıma gelmiyor.