22 Mart 2009 Pazar

Bir Okyanusun 2 Farklı Kıyısından 2 Farklı Çocuk...

Trafik... Selden kalan sular, havada tonlarca sivrisinek... Kenarlarda kaldırımlarda yaşayan sayısı milyonlara varan insanlar... Tekerleklerine kadar sulara gömülmüş küçük taksiler, bunaltıcı bir sıcak. Bir taksinin içinde ıslak ve kendi pisliğimizden canımızdan bezmişken, trafikte beklerken, camın vurulmasıyla irkildik. Gözlerinin beyazı hafif sarıya dönmüş ama siyahı pırıl pırıl, elleri kirden kat kat lekeli, üzeri çıplak, ayakları çıplak, utangaç, çok alçak bir sesle "Namaste m'am" diyen bir çocuk, gözlerimizin içine değil, ellerimize çantamıza bakan, birşey vermemizi umud eden, o kaldırımlarda doğan, büyüyen, evlenen, sevişen, doğuran ve ölen milyonlardan sadece 1 tanesi.


Aynı okyanusa bakan bir başka ülkenin, şehirden çok çoook çooook uzak bir köyünde, yeni yeni köy olmaya başlamış ufacık bir yerde, ufacık yerin, ufacık kahvesinde soluklanırken, yanımıza elinde kalemle gelip, minik elleriyle kalemi elime tutuşturan ve avucunu açıp dizime koyan, ne dediğinden hiç bir şey anlamadığım bir çocuk... Eline bir şeyler yazıyorum... Öyle şaşkınlıkla, merak ile bakıyor ki.........

Pantheon...

Bazı yerler, bazı yapılar, bazı durumlar ve bazı insanlar çok nadir olarak bende anlatılamazlık hissi uyandırır. Ne dense, nasıl tarif edilse, nasıl nitelendirilse de yetersiz olacakmış, hani tam da o etki, o idrak edilen etki herhangi bir iletişim yolu ile tekrarlanamayacakmış, iletilemeyecekmiş veya canlandırılamayacakmış gibi gelir. Susasım gelir o zaman. O nedenle "etki"yi anlatmaktan kaçarım genelde. Bazen ender anlarda yazma isteğimin kendimi aştığı zamanlarda yazabilirim ancak. Kabiliyetim kısıtında... Bu o anlardan biri değil. Öyle "iyi" anlatamayacağım, "etki"yi de iletemeyeceğim. Üstünkörü bahis ederek geçip gideceğim.

Pantheon... İnsanoğlunun Tanrı'lara, gökyüzüne, yıldızlara adadığı en muhteşem yapıtlardan biri. Bir yapının Tanrı'lara adanıyor olması ve adayanın kendini Tanrı'ya adamışlığının derecesi o yapıyı muhteşemliğe ulaştırıyor. Pantheon'un bu muhteşemlikle son haline gelişi, icra eden insanoğlunun Tanrı'ya hediye ediyor oluşundan dolayı insanlık sınırlarını aşması gerektiğinden , belki de yaratılışından öteye uzanma isteği ile kendine yasak olan Tanrı'dan olma benliğine ulaşıyor olduğundandır. Böylesi bir akıl almaz iş gücü, akıl gücü, tasarım gücü, hayal gücü ve benlik neden aynı yerde bir amaç için bir yapı olarak vuk-u bulsun... Ve bir yapı neden sadece Güneş Tanrısına veya Yunan Tanrılarına değil de "Tüm Tanrı'lara" adansın... Belki de Dünya üzerindeki tek "Tüm Tanrılara" adanan tapınak Phanteon. Birine değil, bir kaçına değil, bir Tanrı'lar klanına değil... Tüm Tanrı'lar adına bu tapınak siz insanoğluna...

Roma'da ayakta duran ve en iyi korunan en eski yapı ve belki de Dünya'da... İlk inşasında ahşap gövdesi bir yangın ile oldukça ciddi hasar görmüş, yok oluyormuş... Hadrian yönetimi sırasında tekrar inşa edilmiş (126 AD). 7. yüzyıldan sonra ise kiliseye çevrilmiş ve hristiyan dünyasının eline geçmiş, bir dönem büyük insanların gömüldüğü bir yer olmuş... Neler görmüş, neler geçirmiş.


(Poz vermiş bu kız evladı ile onun resmini çekmeye çalışan bu insan neden benim resmime girmiş!!)

Pantheon Tanrısallığından ziyade bir mühendislik harikası. O dev gibi kolonlar tek parça ve onlardan onlarca var... Girişte ve içeride, dairesel yapsının etrafı dev kolonlarla çevrili. yapının kubbesinde göğe açılan "Great Eye" var, bu göğe açılan kubbedeki delikten günün öğlen vaktinde giren güneş, yapının tam orta noktasına denk geliyor. Bu göz hiç kapanmıyor, kışın bile. Yağmur, kar, rüzgar içeriye giriyor ama zemine verilmiş çok hafif eğimlerle giren su 1 cm çapındaki minicik gözlerden çok ustaca gizlenmiş deliklere gidiyor... Bir su gölcüğü bile oluşmuyor.

Kubbe şu ana kadar dünya üzerinde destekleri olmadan ayakta duran en büyük kubbe. Günümüz teknolojisinde bile aynı malzeme ile aynı büyüklükte desteksiz bir kubbe yapılamıyor. Kubbenin toplam ağırlığı yaklaşık 5,000 tn...
(Makinanın attığı tarihte yanlışmış! 08/03/2008 olacaktı!)

Mimar olsaydım, bu sır için orada yatar kalkardım...

Veya olmasam da ben yine orada yaşarım.

Bitti.

14 Mart 2009 Cumartesi

Toplantı...

Yeni bir konu var, raporlar henüz hazır değil, projenin son durumu, personelin hali, senin performansın, onun performansı, diğer bölümün istediği, bir başkasının istemediği, patronun mesajı, mevuct işler, aksiyon planları, aksiyon statüleri, proje problemleri, geciken işler, gecikmeyen işler... Hemen toplantı yapalım... Toplantı ayarlayalım görüşelim... Sonra bir de toplantı notu yazalım.

Toplanmayalım artık!!! Yeter !! herkesin işi belli değil mi ? Tamam işlerimizi yapalım. Ne toplanıp duruyoruz devamlı ? Daha ciddi görünmek için mi, daha profesyonel görünmek için mi? toplaşmayın, dağılın, ne kadar çok kafa bir odaya dolarsa o kadar karışıyor herşey, dağılın bir ya! Bir rahat olun, herşey konuşarak çözülmez, boşuna mı yazıldı onca prosedür, boşuna mı konmuş o kadar kural falan? Ya uygularsın, ya uygulamazsın. Nasıl uygulasak veya nasıl uygulamasak diye konşmayın artık.

Artık konşmaya tahammülüm kalmadı, oldum olası sevmem tüm toplanma, toplaşma, topluluk faaliyetlerini, bir de ufacık odalar, kapalı kapılar, kapalı camlar. Gören de gizli serviste falan çalışıyoruz sanacak.

Ne yapıyoruz sanki, uçak mühendisliği mi, bilim araştırması mı, kansere çare mi arıyoruz, ne ? Öyle sıradan bir iş işte. Binbir çeşit proje, yönet, o kadar, koordine et, raporla, aksilik olmamasını sağla, problemleri çöz, uygulamaya geçir, çalıştığını kontrol et, bitti işte. Methodu belli, yolu belli, çıkabilecek her problem daha önce çıkmış, model çözümü belli. Ne var bu kadar topluluk halinde hareket edecek.

Sıkılıyorum, odalara kapatılmaktan. Resim çiziyorum olmuyor, yazı yazıyorum olmuyor, karikatürler çiziyorum olmuyor, sayılarla oynuyorum, formüller çözüyorum, hatta bazen küçük code'lar yazıyorum olmuyor, kendime yeni alfabeler uyduruyorum olmuyor, zaman geçmiyor, ölüyorum sıkıntıdan, sonra size saldırınca da kızmayacaksınız. Neymiş efendim konsantre olamıyormuşum konuya, konu yok ki...

Dağılsın herkes! Toplantı falan yok!